“Tanrının dini yoktur” [Gandhi]
Gandhi, bu cümle ile neyi kastetmektedir? Öncelikle din
kelimesinin kökenine ve anlamına bakmak gerekir. Lakin kelimeler her zaman
kısıtlayıcı ve sınırlıdır. Her kişi için kelimenin anlamı ve hissettirdikleri
farklı olabilir. Ağaç kelimesi gerçekten tüm ağaçları anlatamaz, herkesin aklına
gelen ağaç farklıdır, kelimeler sınırlıdır...
Din kelimesinin İngilizcesi “religion” dır. Bu kelime Latince’deki religare kelimesine dayanır. Bu kelimenin anlamı bir araya gelmek
veya bir olmaktır. Bu bireyin ruhunun Allah ile bir olmasıdır, bir araya
gelmesidir.
Bu konu ile ilgili yazmak ve algılamak kolay değildir.
Herkes için hassas bir konudur Din. Tarafsız bir şekilde bakmak için koşullanmış
düşünce kalıplarımızı ve inançlarımızı bir kenara koymalı ve zihnimizde oluşan
otomatik onay ve ret etme mekanizmalarına kulak asmadan algılayabilir misiniz?
Düşünce olmadan okuyabilir miyiz? Ön yargımızı bir kenara bırakabilir miyiz? Merak
etmeyin yazının sonunda alışa geldik fikirlerinizi, inançlarınızı geri alabilirsiniz, ama belki de
körü körüne veya ezbere inanmak yerine belki artık bilebiliriz.
Dinle nasıl tanışırız? Henüz bebekken nüfus cüzdanımıza
yazılır bizim haberimiz yokken... Hangi kültürde doğarsak otomatik olarak o
toplumun dini yetiştiriliriz. Hemen hemen her dinin temelinde her insanın eşit
olduğunu, Allah’ın kulu olduğundan bahsedilir ama bizim doğduğumuz toplum hemen
bizi diğerlerinden ayırır.
Hz. Mevlana kim
olursa olsun herkesi dergahına davet ederken, toplumun dini bizi diğer
gavurlardan ayırmaya başlar. Onu aşarız bu sefer kendi dinin içinde mezheplere
ayırırız, onu da geçeriz ne kadar ibadet ettiğimize dair ayrımlar ve baskılar
ile karşılaşırız.
Peki inanç ne demek? Düşünceleri bir kenara bırakarak
bakalım. Bu yazıyı okuduğunuz cihaz var mı? Var. O cihazın var olduğuna
inanmanız gerekmez, onun var olduğunu
bilirsiniz. İnanç kelimesi bu açıdan baktığımızda olduğundan emin olmadığımız
bir Yüce Varlık’a, yaşamdan sonra gidilecek Cennet’in olduğu varsayımına
dayanır. Olduğunu bilseniz, mesela Ay kadar görünür bir şey olsa, inanmanıza
gerek kalmaz, orada olduğunu bilirsiniz. Ayrıca konu düşünceler ile çözülecek
bir mesele değildir. Düşünce zihnin bilgi ve deneyimleri yani beynimizdeki
depolanmış hafıza ile sınırlıdır. Mesele bunun üzerinde ruhsal seviye bir
meseledir. Ancak kalbimizle, ruhumuzla algılayabiliriz; adına inanç veya bilmek
diyelim, bu düşünceyi aşar.
Düşüncelerimiz nasıl bizi yanlış yönlendirir? İnsanoğlunun
düşünceleri neden Allah ve Ahiret ile ilgili varsayıma ihtiyaç duysun? Ölüm
korkusundan elbetteki, bir çok kişi gerçekten Allah ve bu dünya hayatından
sonraki Ahiret hayatı hakkında öngörüye sahip olmak bu güdüden dolayı inanıyor
ve en kötüsü inandığını zannediyor.
Dinlerin ortak buyrukları genellikle bireyin nefsine köle olmaması
ve iyi meziyetleri uygulaması yönündedir. Bunların hiç birini uygulamayan
birisi bindiği uçak iki kere sallansa hemen başlar tüm bildiği duaları
okumaya... Tehlike geçtikten kısa bir süre sonra ise yine eski haline döner. Bu
tip insanlar sadece inandıklarını sanırlar ve bir takıma, bir topluma uyum
sağlamak amacıyla inançlı gözükürler. İçgüdüsel olarak toplu ve sosyal yaşam
ile hayatta kalma şansımızın daha fazla olacağını biliriz. Bu da kavramadan bir
dine, törelere olan yakınlığımızı açıklamaktadır.
Bu tip zihnimizin bize oynadığı oyunları bir kenara
bırakırsak, tüm dinlerin, kadim öğretilerin hemen hemen hepsini kaynağı temeli
birdir. Kendimizi herhangi bir kelime ile etiketlemeden, kısıtlamadan önce
algılayıp, özümsemek ve uygulamak ve en son mertebe olan olmak mertebesine ulaşmanın yolunu aramalıyız.
Kur'an-ı Kerim’da hemen hemen her peygamberden bahsedilirken
dinin evrenselliği fazlasıyla verilmektedir. A'RÂF Süresinde “O Kitap'ın içindekileri okuyup incelemediler
mi? Ahiret yurdu, takvaya sarılanlar için daha hayırlıdır. Hala Aklınızı başınıza
almayacak mısınız?” denilmiştir.
Diğer ayetlerde insanın Yaradan ile ilişki bilgiler
verilmiştir:
“Tanrı insanı kendi suretinde yarattı.
Böylece insan Tanrı suretinde yaratılmış oldu.” “Biz Âdeme ruhumuzdan üfledik”
İncil’de ise şöyle geçer:
“…çünkü erkek (insan) Tanrı’nın
benzeyişinde olup Tanrı’nın yüceliğini yansıtır...”
Sonuç olarak kendimizi gözlemleyelim: Gerçekten Allah’ı n
varlığını, yüceliğini algılıyor muyuz, dinin özünü özümsüyor muyuz, gündelik
hayatımıza aksettirebiliyor muyuz? Yoksa sadece ezberlediğimiz kalıplar mı
davranışlarımızı belirliyor? Bizim dışımızdaki yargılayıp, suçluyor muyuz?
Yoksa Yaradanın yarattığını seviyor, sayıyor muyuz?
Tevrat, Zebur, İncil,
Kur’an için dört kitap diyerek kullanan Yunus
Emre’nin dizelerini düşünce oluşturmadan kalbimizle hissederek okuyalım ve sessizliğe kendimizi teslim edelim...
İlim ilim bilmektir.
İlim kendin bilmektir,
Sen kendini bilmezsen,
Ya nice okumaktır?
Dört kitabın manası
Tamamdır bir elifte,
Sen elif dersin hoca,
Manâsı ne demektir?