11 Ekim 2020 Pazar

Prayers For Bobby

 

“Onlar bana farklı olduğum için gülüyorlar. Ben onlara aynı oldukları için gülüyorum.” (Kurt Cobaine)

Yaşama geldiğimizde uyum sağlamak bizim için hayatta kalmak demektir. Önce ailemize sonra çevremize uyum sağlayarak kendimizi güvende hissederiz. Oysa içimizdeki kişinin seçimleri bambaşka olabilir. Bu seçimler derinde çok farklı dinamiklere dayanıyor olabilir. Oysa bireysel uyum sağlama kolektif olarak güç kazanmış ve vicdan/ahlak gibi kavramlarda köklenmiştir. Bir de buna sözde dini inançlar eklenmiş ve beton kadar sert kuralların altında ezilmeye başlanmıştır.

Sözde olmasının sebebi ise temelinde hemen hemen her dinin mesajının aynı olmasının yanı sıra, aracılar ve yorumlayıcılar tarafından değiştirilmesi ve çarpıtılmasıdır. Yaradan ve kulları arasında bir aracıya ihtiyaç yoktur. Yaradan yarattığı her birey eşsizdir. Öte yandan topluma uymayan her durum günah ilan edilip dışlanmaktadır.

Prayers For Bobby isimli film, gerçek bir hikayeyi konu almaktadır. Sadece Bobby’nin değil ergenliğinde ailesi ve toplum tarafından dışlanan, baskı altında kalan her gencin hikayesidir bu. Son derece dinine düşkün bir annenin, evde nispete pasif ve duygularını gösteremeyen babanın ve cinsel açıdan kafası karışık oğullarının yaşadığı trajedinin hikayesi...

Bobby gibi farklı olanların düştükleri kapanı besleyen kör vicdan ve ahlak yapısının ardında yüzyıllardan beri nesiller boyunca aktarılan koşullanma düşünce ve inanç sistemleri yatmaktadır. Körü körüne inanmak, hiç inanmamaktan daha tehlikedir. Tüm varsayımlarımızın, inançlarımızın, düşünce kalıplarımızın, alışkanlıklarımızın sorgulanması gerekir. Tüm bu sorgulama her bireyin bizzat kendisinin çıkması gerecek bir yolculuktur. Sonuna kadar, içtenlikle, yılmadan ve bitmeden yapılmalıdır...

“Kutsal kitaplar ölümlüler tarafından yorumlandı ve bu yorumların çoğu yaşanılan zamanın etkisinde kalınmıştı. Tanrı sorgulamaya karşı değildir. Körü körüne inanmak, hiç inanmamak kadar tehlikeli olabilir.”

10 Ekim 2020 Cumartesi

Cep Herkülü: Naim Süleymanoğlu

“Gölgede duranın gölgesi olmaz. Güneşe çık gölgen olsun.”

Kimisi konuşur, kimisi şiir yazar, kimisi halter kaldırır. Sesini duyurmak, fark yaratmak için tuhaf bir yoldur halterci olmak. Kim bir halterciyi dinler? Sadece bir ülkede değil tüm dünyada... 

Oysa onun niyeti bellidir, sesini duyurmak. Azınlık olarak yaşadıkları vatanlarındaki Türklerin çektikleri zulmü haberdar etmektir. Mesele rakibi geçmek değildir. Mesele daha büyüktür. Mesele ait olma hakkını kaybetmektir. Kimliğini değiştirmek zorunda kalmaktır. Bayram kutlayamamaktır. Naum Shalamov olmayı kabul etmemektir. 

21 yaşında Sidney’de kaçarak büyük bir macera sonunda Türkiye’ye gelen cep Herkülü Naim Süleymanoğlu’nun hikayesidir bu. 60 kg bir insanın 200kg ağırlığı kaldırması mantıken açıklanamaz; onun ardında 2 milyon Göçmen Türk’ün ruhu vardır. 

Naim’in Türkiye’ye gelmesi sadece yerel basında ilgi çekmiştir. 1988 Seoul Olimpiyatları onun için müthiş bir fırsattır. Hastalanmasına rağmen çalışmaya devam eder ve 6 dünya rekoru kırarak Time dergisinin kapağına çıkar. Onun azmi kişisel çıkarlar için değildir; Birleşmiş Milletler’de yaptığı konuşmanın etkileri 3 ay sonra meyvelerini verir ve Bulgar hükümeti isteyenlerin Türkiye’ye göçmesine izin verir. 350,000 Türk Bulgar assilimilasyonundan kurtulur. 

Naim sonrasında ailesine de kavuşur; başarıları üç olimpiyat daha devam eder. Oysa derindeki kaderi, atalarının çektikleri bedeninde hastalık olarak ortaya çıkar... 50 yaşında erken giden atalarının yanına gider.