Kimdi Oktay? Mimar? Baba?
Eş? Büyük firmada bir unvan? Akıllı evi, arabası olan başarılı biri miydi? Oysa
şimdi bedeni bile bu duruma isyan ediyor onu panikletiyordu. Dışarıdan
alkışlanan bir hayat içinde bom boştu.
“Bu hayatta hiçbir şeyi protesto etmedim ben. Hep televizyondan izledim. Sadece bir ara punk dinledim. Şimdi punk Oktay kim? Ben kimim?”
Çocukluğunda da
istediklerini söyleyemeyen Oktay bir dönem punkçı olup kendini az da olsa iyi
hissetmişti. Babası ona sert davranarak onu okutmuş, kendine göre en iyi
babaydı. Çünkü babası kendi küçüklüğünde babasının yüzüne bir bile bakamazdı.
Bu nimetler 70’li kuşak için bulunmaz nimetti. Oysa babasının da tonla sırrı
vardı.
Oktay’ın eşi Nil de,
hayatında çalışmamanın verdiği mutsuzluk, görülmeme ve değersizlik duygusu ile
yanıp tutuşmaya ve çalışma hayatına atılıp kendini değerli hissetmek istiyordu.
Başvuru yaptığı yerler onu yaşlı bulurken, hayal kırıklıkları arka arkaya gelmekteydi.
Bir gün bir yaka kartı ile bir şirkette çalışıyormuş gibi yapmaya ve başka
plaza çalışanları ile arkadaş olmaya başladı. Başta bu durumdan çok memnun olsa
da, kurumsal hayatın kadınlara yönelik acımasız yanını görmeye başladı.
Oktay’ın rol aldığı son
iş, bir hapishane inşası ile ilgiliydi. Hayatta hissettiği hapis olma
duygusunun bir devamı gibiydi bu proje. Bu projenin karşı sorumlusu, kendi
hayatından kaçmaya çalışan geçinmesi zor olan Beyhudar Bey, Oktay’ın antagonisti
gibidir. Onun reddettiği bütün yanlarını aynalamakla kalmaz, Oktay’ın ailesinin
birbiri ile yüzleşmesine sebep olmaktadır.
Tüm sırlar ortaya çıktıkça, herkes kendini ifade ettikçe, sistem rahatlama başlar…