17 Temmuz 2020 Cuma

Rocketman

Onun en büyük isteği babasının ona sarılmasıydı. Son derece donuk olan babası ne onunla ne de annesine ilgi gösteriyordu. Annesi ise onun için babasını feda ettiğini söyleyerek ona en büyük yüklerden birini veriyordu. Keşke çocuk yapmasaydım diyordu. Annesini başka bir erkekle yakaladıktan sonra ona karşı saygısı iyice azalmıştı. Anne ve babası ayrılmıştı. Yıllar sonra yeniden evlenen ve iki erkek çocuğu olan babasını gördüğünde babasının üvey kardeşleriyle olan ilişkisinin yakınlığından dolayı delirmişti. Aradığı sevgiydi ancak kovaladıkça kaçıyordu ihtiyaç olan sıcak duygular... Reginald Kenneth Dwight ismini bile kullanmak istemiyordu. Özüne ulaşabilmek için olduğu kişiyi yok etmesi gerekiyordu.

Regi olmak ona çok ağır gelmeye başlamıştı. Kendini ifade edebildiği tek alan genç yaşında tanıştığı piyanoydu. Anneannesinin teşvikleri ve desteği ile piyano çalma yeteneğini geliştirdi. Belli grupların arkasında çalmaya başladı. Kısa süre içinde yeteneği ile ön plan çıkıp ünlü olmak yolunda basamakları hızlıca tırmandı. Artık onu herkes tanıyordu: Elton John ismiyle...

Bu yeni isimle beraber gelen şöhret, para, uyuşturucu, alkol, eğlence ve cinsellik... Onu daha da derin bir çukura itiyordu. Artık durması, çocukluğuna dönmesi ve sadece babasının sarılışına ihtiyacı olan çocukluğuna sarılması gerekiyordu. Belki de tek gerçek dostu, söz yazarlığını yapan Bernie onun yanındaydı. Artık kendi olabilirdi. Yaşadığını ne varsa bugün burada olmasını sağlamıştı.

Artık sevmeye ve sevilmeye hazırdı. İçinden geldiği gibi müzik yapmaya hazırdı. AIDS hastalığı ile mücadele için 450 milyon bütçe toplamaya hazırdı. Daha da tuhaf giyinmeye hazırdı, çocuk yetiştirmeye hazırdı. O artık Sir Elton John olmaya hazırdı...

15 Temmuz 2020 Çarşamba

Happy-Go-Lucky


Hepimiz dünyaya gelişimizden bir süre sonra oldukça savunmasız bir bedene sahip olduğumuzu anlarız. Hayatta için uyum sağlamamız gerektiğini kolaylıkla anlarız. Oysa uyum sağlayarak ailemize ve daha sonra çevreye ait olmak o kadar da kolay olmayabilir. Ancak bir şekilde hayatta isek çeşitli metotlar ile bunu başarmışız demektir. Başımıza gelen her travmatik durum değişik metotlarla beraber kişilik parçalarımızı oluşturmaya başlar. Ne kadar çok olay o kadar çok parça.

Değişik bakış açılarına göre sınıflandırılabilecek bu parçaların en basit hali; çocuk-yetişkin-ebeveyn üçlemesidir. Bu haller aldıkları stratejiler ile farklı farklı duygularla özdeşleşebilir. Happy-Go-Lucky filmin kahramanı 30 yaşındaki Poppy (gerçek ismi Pauline) küçük çocuklara öğretmenlik yapar ve uzun süredir bir ev arkadaşı ile beraber yaşamaktadır. Poppy’nin en belirgin parçası durmadan şaka yapan, gülen çocuksu parçasıdır. Hemen hemen her öğretmen gibi fazla veren, yardımsever bir hali vardır. Öğrencilerinin yanında ebeveyn yönü devreye girer gibi olsa da aşırı neşeli ve espri yapan yönü çok güçlüdür.


Dışarıdan bakıldığında mutlu ve neşeli gibi görünen Poppy, bir çok yönünü baskılamaktadır. Geçmişine dair bir bilginin olmadığı filmde, küçük bir ipucu vardır. Poppy bir kitapçıda gezerken bir kitaba gözü takılır: Gerçeğe giden Yol... Poppy “oraya gitmek istemem” der...  

Günlük hayatında Poppy bazı insanları hayatında çeker. Bazıları her zaman olduğu gibi yardım edeceği, devamlı mutlu etmeye çalışacağı kişiler... Bazıları ise onun içinde bastırdığı yönleri temsil eden kişiler. Son derece ciddi, mutsuz, karamsar ve öfkeli olan sürücü kursu öğretmeni... Son derece kontrolcü ve planlı kız kardeşi... Hayal kırıklığına uğramış dans hocası...


Aynı evde yaşadığı ev arkadaşı bile artık onun eşi gibi gözükmektedir. Belki de çocukluğunda yeteri kadar beslenemediği ebeveynlerinden bir tanesinin yerine koyduğu erkek arkadaşı ile ev arkadaşının kıskançlık dolu bakışlarına maruz kalır. Poppy’nin bu olumlu ve şakacı maskesi aynı bir Joker rolü gibidir ve saptırıcı yönü ile oldukça tehlikeli olabilir. Bu parçaların neyi koruduğunu anlamadığı sürece Poppy’nin gerçek huzuru yakalaması oldukça zordur.