Artık her
şeyi farklı görüyor, farklı mı algılıyorsunuz? Ne istediğinizi biliyor,
sezgilerinize güvenip bu yolda hareket etmeye başladınız mı?
O halde
hemen gerçekleşsin bir an önce her şey!
Ne oldu mu? Olmuyor mu hemen her istediğiniz?..
Yapmayı dilediklerinizi hemen yapamıyor, kendiniz olma yolunda yavaş mı
ilerliyor gelişmeler, arınmalar? Yoksa aynı noktaya geri mi dönüyorsunuz?
Bazen
farkındalığımız, biliş düzeyimizin üzerine mi geçiyor? Tahammül edemez hale mi geliyoruz? Özellikle de başkalarına karşı... Bazen de kendinize karşı... İşte o anda
durup Thich Nhat Hahn’ın sözünün dinlemek gerekiyor:
“Gülümse, nefes al ve yavaş
ilerle.”
Hayat her an
hızlanıyor, her dakika daha fazla içerik giriyor hayatımıza, daha fazla mesaj,
daha fazla içerik, daha hızlı bir gelişim vaat eden biri veya bilgelik... Her dakika
cep telefonunuza bakıp bunları takip ederken işin özünü kaçırıyor olabiliriz.
Bazen dönüşüm zaman alabilir. İlişkilerimizin aynalığında uyanmak, maskelerimizi fark edip öz benliğimize ulaşmak...
Yoga, meditasyon,
dans etmek, nefes çalışmaları, aile sistemi çalışmaları ve buna benzer bize anlayış kazandıracak çalışmalar bizi yolculuğumuzda destekleyecektir, ancak bazı konularda acele
etmek bizii Mehter Takımı gibi iki adım ileri bir adım geri hareket ettirebilir.
Daha kötüsü gelişim göstermiyorum sanarak, geçmişte kabul ettiğimiz konfor alanına
dönüş yapabiliriz.
İçselleştirme
Önemli olan
konulardan biri, öğretilerin özümsenmesi ve davranışlarımızda bir refleks
haline gelebilmesi, lakin beynimizde unutulacak bir hatıra kırıntısı olduktan sonra, hiçbir bir
bilgeliğin bir faydası yoktur. Bu çevreyi korumakla ilgili konferansına tilki kürklerini giyip
ciplerle gitmeye benzer.
Yaptığınız çalışma bize ne katıyor? Daha önce fark etmediğiniz hangi yanılsamaya işaret ediyor? Bilinçaltınızı ve kolektif bilinç konusunda farkındalığımızı artıyor mu? Kim olduğumuz konusunda bilgelik sağlıyor mu?.. Sadece keyifli bir deneyim mi sağlıyor? Yoksa kalıcı bir bakış açısı ve uygulanabilir pratik bilgiler de mevcut? Hiç bir şey ihtiyacımızın kalmayacağı noktaya kadar bize rehberlik ediyor mu?.. Yoksa egomuzu parlatarak ruhani bir kişilik mi sağlıyor?
Beden ve Zihin Hazırlığı
Diğer önemli
bir konu ise yıllardır kökleşmiş temel inançlarla bugünlere gelen beden ve
zihnimizin yeni düzene uyumlu hale gelmesi. Belli travmaların fiziksel olarak
bedene atıldığını biliyoruz. Tüm fiziksel hastalıkların ardında psikolojik bir tetikleyicisi bulunuyor. Louise Hay'in Düşünce Gücüyle Tedavi adlı kitabında çok geniş bir liste var. Yakından tanıdığınız birinin rahatsızlıklarını listeleyin ve o rahatsızlıklara karşılık gelen düşünce kalıplarının o kişi de olup olmadığına bakın. Her ne kadar bazı düşünceler derinde, bilinçaltında yatıyor olabilir, hatta aileden birine ait olabilir. Ancak yine de bu listeye şaşıracaksınız. Daha sonra kendiniz için yapabilirsiniz. Unutmamak gerekiyor ki, bu listeler geneli temsil etmektedir ve herkesin yolu kendine özeldir. Genelin dışında özel bir durum da olabilir. Kişinin kendi geçmişi ile özel olarak çalışması gerekir.
Bu çalışmalar için sakin bir ruhsal hali için, sağlıklı bir
beden ve doğal olarak açık ve dingin bir zihne sahip olmamız gerekir. Bedenimizi
dinleyip onu daha akışkan daha enerjik hale getirmek için alışkanlıklar elde
edebiliriz. Az pişmiş sebze, ortalama miktarda meyve, kök sebzeler olabilir... Özellikle uzak durulması gerekenler ise şeker, un, kahve ve süt...
Sporu da aceleye getirmeden, bedenimizi hissederek ve zorlamadan yapılan
yürüyüşler yorgunluktan ziyade enerji sağlayacaktır.
Zihnimiz ise
bize daima direnç gösterecektir; en sevdiği şey onun hayatında hiçbir şeyin
değişmemesidir... Bunu bizi güvende tutmak adına yapar. Biz, zihnin ne olduğunu anlarsak buna gerek kalmaz. Zihin, beynimizin ürettiği duygu ve düşüncelerden meydana gelir. Bunlar beyindeki elektrik akımlarıdır. Belleği kullanarak verilen tepkidir. Teorik olarak anlasak bile, pratik olarak ne yapacağımızı bilemeyebiliriz.
Önce zihni gözlemleyerek başlayın. Bir şeyi gözlemleyebiliyorsak, bu demektir ki, biz ‘O’ değilizdir... Her ne kadar beyin çok güçlü bir organ olsa da sonuçta bir hesap
makinesidir; elinde olan iki kaynak (bilgi ve deneyim) ile kendi hayatını güvene
almak ister; bu da gelecek hakkında varsayımda bulunup her şeyi kontrol etme
istediği ile olur, ancak bu bir yanılsamadır. Geçmiş bilgilerle ne geleceği
tahmin edebilir, ne de bir şeyi kontrol edebilir...
Ego Tuzakları
Zihnin bir
diğer tuzağı ise bizimle iş birliği yapmasıdır! “Evet, sen oldun, en iyisi, en
hızlısı sensin!” diyerek gelişimimizi başkaları ile karşılaştırmaya ve bu
konuda saplantılı bir şekilde çaba göstermemizi sağlar. O, artık kendine yeni bir
kimlik bulmuştur.
Aslında gerçek gelişim çabalayarak değil, kendimizi olmayanı bırakarak gelir...
Gelişim, bir hedefe ulaşmak, bir rapor yazmak ve bitirmek gibi değildir. Yaptığınız
fiziksel, zihinsel ve ruhsal hazırlıklar toprağa tohum atıp, onu sulamak
gibidir; filizlenme için zaman gerekir. Doğal olarak toprağın verimi,
kullanılan gübre sonucu bir parça değiştirebilir, hızlandırabilir ama çaba
faydasızdır.
Temel
inançlarımızı yakalayıp bunların farkında varmak katalizör etkisi yaratacaktır. Kendimizi ve
başımıza gelen olayları gözlemleyip tekrar tekrar yaşadığımız deneyimleri ve
size hizmet etmeyen ilişkileri hayatınızdan çıkartabilirsiniz. Eckhart Tolle’ün dediği gibi, bir durumu ya kabul
edersiniz, ya değiştirirsiniz ya da oradan uzaklaşırsınız...
Son olarak bizi
yolumuzda hızlandıracak en etkili yöntemlerden biri kendimizi yargılamamaktır. Biraz çelişkili gibi gözükse de ne zaman kendimizi hızlı ilerlememekten dolayı
eleştirirken yakalarsak, yavaşlayalım... Olanları izleyelim. Her seferinde artan
farkındalığımız bizi hem yolunuzda tutacak hem de daha hızlı ilerlemiş olacağız.
İçselleştirme
tamamlandığında hedeften çok yolun keyfini çıkarmaya, aslında hedefin yol
olduğunu idrak ederiz... Varılacak bir yer yoktur, sadece yolculuk vardır.