"Dünyayı, zor gelen şeyleri görmek, duvarların arkasını
görmek, yakınlaşmak, birbirini bulmak ve hissetmek... Bu hayatın amacı.”
Walter Mitty’nin
çalıştığı LIFE dergisinin sloganıdır bu! Gündüz düşleri kuran Mitty, hep yapmayı arzuladıklarını bu kısa düşlerde görür,
gerçek hayatında ise pasif, sessiz ve rutin bir hayat sürmektedir. Belki de bu durumun değişmesi için gereken kıvılcım, çalıştığı derginin
kapatılması olacaktır!
Geleneksel fizik bize der ki, bir objeyi harekete geçirmek için gereken
güç, o objenin harekete geçtikten sonra aynı hızda gitmesi için gereken güçten
fazladır. Bu demektir ki, bir kere bir şeyin hareket etmesini sağlarsanız, o şeyi
daha rahat itebilirsiniz...
Bir çok öğreti ise hareketin getireceği enerjiden bahseder;
yarım bırakılan işlerin de yükünden.
Öyleyse neden harekete geçmeyiz? Bu gerçekten çok mu zor?
Harekete geçmek zihnimize göre gelecekte olacak bir
eylemdir. Ve genellikle bu konfor alanının bırakılması ve bir bilinmeze doğru
bir hamledir. Zihin belirsizlikleri sevmez. Kendine ördüğü bir ‘imaj’a sahip
çıkar ve ona tutunur. Bu imajdan memnun olup olmamasına bakmaz zihin; onun için
gereken bir tanımlamadan ötesi değildir...
Dolayısıyla harekete geçmenin önünde 'korku' yatar...
İşin ilginç tarafı ise genellikle eylemin kendisinden değil, eylemi
gerçekleştirme fikrinden korkarız. Uçaktan atlayanların deneyimleri gibi, atladıktan sonra korku kalmaz; tüm korku
atlamadan öncedir. Gelecek illüzyonu ile ilgili endişe etmemenin ve harekete
geçmenin bir koşulu da şimdiki An’a odaklanmaktır. An’da korku ve endişe kalmaz. Ancak
odaklanmak acele ile yapılmaz, sakin, dingin ve bedeninizin kapladığı mekanda mevcut olarak yapılabilir.
Filmde, Sean Pean’in
canlandırldığı fotoğrafçı karakter Sean O’Connell
çok nadir yakalanan bir ‘hayalet kedi’yi görür ve şöyle söyler:
“Bazen fotoğrafı çekmiyorum. Eğer o anı seversen, kendim için, kişisel olarak, fotoğraf makinesinin o anı bozmasını tercih etmem. Sadece buranın, oranın içinde kalırım.”
Sean için çekilen kareden çok, o anın içinde olmak daha
önemlidir. Paylaşmaktan çok yaşamaktır... Derginin son sayısında yer alacak bir fotoğrafın kaybolması Mitty’i harekete geçerir... Ve yaşamaya başlar...
Walter Mitty’in yaratıcısı James Thurber; 1939’da yazdığı kısa hikayesinin ikinci kere sinema aktarılmış. Bu film bir kaç kere seyredilip, her seferinde farklı etki bırakabilecek türden. Mitty rolündeki komedyen yönü ile tanınan Ben Stiller’in 1996’da The Cable Guy’ın yönetmenliğini yaptığı biliyor muydunuz?
“Güzel şeyler, dikkat çekmek istemezler...”