22 Mart 2018 Perşembe

Please Stand By


“Anne, Mr. Spock duygularını kontrol etmede sorun yaşıyor.”
Mr. Spock bizimle yaşasaydı, bırakın bir uzay mekiğinde görev verilmesini, muhtemelen psikolojik bir tanıdan dolayı tedavi edilmesine karar verilirdi. Uzay Yolu’nun bu hayali karakteri bizlerden farklı olduğu için dışlanabilirdi. Oysa hepimiz biliriz ki, Kaptan Kirk’ün de, Spock’ın da kendine özgü yetenekleri birbirini tamamlar.

Please Stand By isimli film 21 yaşındaki otistik bir genç kızın (Wendy) hikayesini konu alıyor. Babası ortalarda olmayan Wendy ve ablasını annesi büyütür. Annesinin ölümünden sonra ablası Audrey, ona bakmış ancak evlenip çocuk sahibi olmaya sahip olunca çocuğunu korumak adına kardeşini özel bir bakım evine yerleştirir.

Wendy ise bir kafede çalışır ve bir yandan Uzay Yolu senaryoları yazar. Uzay Yolu hakkında inanılmaz bir bilgiye sahiptir ve Klingonca bilmektedir. Terapisti Scottie, ona elinden geldiğince yardım etmeye çalışır. Oysa onu anlamak bir yana, kendi oğlunu bile anlamamaktadır. Oğluna okulda başarılı olması için klasik baskılar yapmaktadır...

Abla Audrey film boyunca kardeşini bıraktığı için eleştirilebilir. Öte yandan onun durumu da kolay değildir. Kendini devamlı suçlar gibidir; kardeşini bıraktığı için ve belki de kendisi normal olduğu için... Oysa normal nedir? Tüm koşullanmalarımız normal midir? Sırf genel normlardan uzak diye kız kardeşi hasta mıdır? Wendy ise tam tersi son derece yaratıcıdır, hafızası inanılmaz derece güçlüdür. Bazılarının görüşlerine göre otizmli insanların sayıları artacak ve belki de bu insanlığın yeni evrimi olacak. Daha üstün yeteneklerle, daha dürüst, daha az duygusal... Kim bilir?


Wendy, Uzay Yolu senaryosu yarışmasına katılmak ister. Yazısı bitmiştir ancak postalama tarihi geçmiştir. Tüm engellere rağmen Wendy senaryosunu elden vermeye karar verir ve yola çıkar. Onu yalnız bırakmayan ve ısrarla onunla gelen arkadaşı küçük bir köpektir...
Onu yakalayan polislerden biri Klingonca bilir ve onunla iletişim kurmayı başarır. Onun dilinden anlayan biri artık güvenle yaklaşabilir...

12 Mart 2018 Pazartesi

Requiem for the American Dream



Yüz binlerce yıllık insanlık mağara tarihinin neredeyse %95’i mağara hayatıyla geçti. Tahminlere göre sadece son 50 bin senedir konuşabiliyoruz, son 5 bin senedir yazabiliyoruz. Sanayi devrimi ve Bilişim Teknolojileri o kadar kısa bir zamandan beri hayatımızda... Ancak sanki biz bunları hayatımızın her zaman var olmuş parçaları gibi görüyoruz.

Öte yandan nörobilim ilerledikçe, beynin yapısının çok eski olduğu ve bilinç-dışının ve kolektif bilinçaltının hayatımızı yönettiğini bilimsel olarak da anlamaya başladık. Yani eski çağlardaki insanların davranışları, dürtüleri bugünkünden çok da farklı değil. Sadece faktörler değişik ve artık daha fazla malzeme ve hikaye var. Eskiden gerçek bir kaplana karşı tetikte olurken, şimdi iş ortamındaki bir tehdite karşı tetikte oluyoruz veya en kötüsü sadece kafamızda oluşturduğumuz bir varsayıma karşı tedbirler alıyoruz.
Oysa ilk insan avlandıktan sonra, fazla avı biriktiremeyeceği için, kalan vaktini muhtemelen daha sakin uğraşlarla veya dinlenerek geçiriyordu. Bu da onun beyin dalgalarını yavaşlatıyor ve bedenin enerjisini bağışıklık sistemini onaracak bir halde kullanmasını izin veriyordu.

İnsanlığın en büyük dertlerinden onu hayatta tutmak için bir çok yol bulan beyninden geliyor; biriktirme kapasitesi... Eski çağlarda sadece kısıtlı bir alan hakkındaki hafıza ve bir kaç alet için kullanılan düşünce, çağın en büyük kısır döngüsünü yaratıyor. Üretim anlamında ihtiyaçtan çok daha fazlasını üretirken, psikolojik anlamda da düşünceler bir çok hastalığın kökündeki sebep olarak karşımıza çıkıyor.

Rekabete dayalı ekonomi ise bu durumu lehine kullanmakta; daha fazla edin, daha fazla biriktir, daha fazla... Tüm dünyada bir hayat planı, bir hayal satılmakta. Özellikle batılı toplumları etkileyen Amerikan hayat tarzı işte böyle bir paket: Amerikan Rüyası.


Requiem for the American Dream isimli belgeselde yazar Noam Chomsky Amerikan Rüyası balonunu anlatıyor. Çok çarpıcı rakam ve belgelerle, insanlara madde madde “Zenginliğin ve Gücün Yoğunlaşması Prensiplerini” gösteriyor. Naom’a göre zenginlik güç yoğunlaşmasını sağlıyor. Amerika nüfusunun binde biri anormal zengin. 1776’da yazılan Adam Smith’in kitabında tüm bu gücün diğer insanları yöneteceği bahsediliyor. Tüm bu sistemi ayakta tutmak için hangi prensipler uygulanıyor?

1.      Demokrasiyi Azaltmak
·        Tüm bu prensibe göre zengin azınlık, çoğunluğun haklarının koruyacağı belirtiliyor. Bu da aslında gerçek bir demokrasinin olmadığını gösteriyor.
·        1960’lardaki özgürlükçü halk hareketlerini durdurmak ve ülkedeki “aşırı demokrasiyi” durdurmak için harekete geçmek..

2.      İdeolojiyi Şekillendirmek
·        Çoğunluğu politik görüşlerden uzak tutmak ve başka meşgalelerle oyalamak

3.      Ekonomiyi Yeniden Tasarlanması
·        Ekonomik gelirlerin üretimden finansa kaydırılması ve iş güvencesinin azaltılması...
·        1950’de Üretim %28, Finans %11 düzeyinde iken bankalar kullanılmayan parayı üretime yatırmaktadır.
·        2010 yılında ise Üretim %11, Finans %21 düzeyindedir ve Finans sektörü spekülasyon ve risk üzerine kuruludur.
·        Artan rekabet gelirleri azaltır, iş-gücü güvensiz olur. Güvensiz bir toplum korktuğu için kontrolü daha kolaylaşır.


4.      Yükün/Verginin Yerini Değiştirmek
·        Zenginin vergisini göreceli olarak azaltıp, çoğunluğun yükünü artırmak...

5.      Dayanışmaya Saldırmak
·        Kamuda verilen destekleri özelleştirerek, özellikle eğitimi pahalı hale getirmek. Zengin aileler iyi okullara rahatlıkla ulaşırken, zengin olmayanları okul ücretini ödemek için borçlandırılması. Borçlu olan bir kişi de kapana kısılmakta...


6.      Yasal Düzenleyicileri Yönetmek
·       Güç yoğunluğunun yasal düzenlemelerine müdahalesi ile devletin riskli firmaları kurtarma paketleri ile vergiler ile toplanan paranın devasa firmalara akması sağlandı. Krizi yarat ve eskisinden de daha güçlü ol...

7.      Seçimleri Düzenlemek
·        Seçim bütçe demek...
·        Şirketler bireysel haklara sahip oldular ve seçimlerde kişiler destekleyebildiler.

8.      Kalabalıkları Hizaya Sokmak
·        Sendikaları azaltmak ve güçsüzleştirmek...

9.      Talebi Artır ve Reklam Yap
·        Tüketimi pompala ve boş şeylere olan ilgiyi artırmak. Moda gibi...
·        Reklam endüstrisinin büyümesiyle tüketime yönlendirmenin artması.
·        Tanıtımın ve verilen mesajların politik kampanyalarda da uygulanmaması.

10.   Nüfusu Ötekileştirmek
·        “Nüfusun %70’inin politika ile ilgili olma ihtimali yok; sanki yabancı bir ülkede yaşıyor gibiler.”
·        Rekabet ve gelir dağılımının eşitsizliği, açgözlü bir toplumu tetiklemekte ve insanlar birbirine kadar öfke beslemeye başlamaktadır. Zihnin karşıt düşünce prensibi kullanılarak bir diğeri yaratılır ve insan, kardeşler birbirine düşürülür...

Belki tüm bu prensipler bize ürpertici gelmektedir. Tüm bunların ne kadar farkındayız? Birey olarak yapılacak bir şeyin olmadığını mı düşünüyorsunuz? Yoksa tek çarenin karşı gelmek veya sistemin içine girerek bir değişikliğin mümkün olacağını... Oysa tüm bu sahnenin ortaya çıkmasının sebebi bireylerin farkında olmadan bu tuzaklara düşmesi ve zihinlerindeki çatışma ile beslemesi...


Hiç bir durum tek taraflı değildir. Önce durumun, kendimizdeki durumun farkına varmalı ve bu tuzaklara düşmemeliyiz. Hepimiz bu şekilde davrandıktan sonra değişmeyecek ne olabilir ki?