23 Ekim 2019 Çarşamba

Tall Girl



İnsan zihni karşılaştırma yaparak çalışır. Dualiteden oluşan dünyamızda iyi-kötü, güzel-çirkin, kısa-uzun, ince-kalın gibi düşünme kalıpları ile öğrenim başlar. Bebeklikten çocukluğu geçtiğimiz dönemde anne ve babamızın oluşturduğu sistem bizim için yeterlidir. Hayatta kalmak bu sisteme bağlıdır. Oysa okul hayatı ve ergenlik dönemi ailemizin ötesinde bir sistemle bizi karşı karşıya getirir. Hayatta kalmak artık bu sisteme uyum sağlamaktan geçer. Uyum, diğerini dışlanmayı gerektirir. Biz iyiysek, havalıysak diğerleri bizim gibi olmamalıdır. Tüm ikili kavramlar da daima görecelidir. 

Ergenlik döneminde tavan yapan kişilik (maskeler topluluğu) oluşturma derdi çoğumuz için zorlu bir süreçtir. Hele bir de sınıfın en uzun kızıysak. Tall Girl filmin kahramanı uzun boyu sebebiyle kendine sevgili bulmakta zorlanır. Ta ki Avrupa’da gelen yakışıklı ve uzun genç gelene kadar. Oysa hiç bir şey hayal ettiği gibi olmayacaktır. 

Bu eğlenceli gençlik filminde de görüldüğü gibi beden ile özdeşleşmenin en yüksek dönemleri özellikle kızları daha fazla zorlamaktadır. Makyaj, kıyafet, yüzükler, kolyeler, çantalar, ayakkabılar, saça takılan eşarplar, bileklikler, saç boyası, saç kesimi, hep ortama uygun farklı kombinasyonlar, gözlük, güneş gözlüğü, renkli lens, takma kirpik, kaş, dudak dolgunlaştırma ve gerekirse estetik ameliyatlar... Maalesef ebeveynlerin de bazı çocuklara bu konularda destek olmak adına destek verdiklerini duyuyor ve görüyoruz.


Yaş alıp olgunlaşmanın, olduğu gibi görünmenin yerine hep “genç kalmak ve görünmek güzeldir” bakış açısı ile çoğumuzun ergenliği tüm hayat boyu devam ediyor. Elimde tuttuğu kahvenin markasında tutun da hep alan bu kimlik arayışı bitmiyor. En sonunda hiç bir yaşa benzemeyen ve bir bakıma standart ancak tuhaf, mimiksiz bir yüzle kalıveriyoruz.

Tüm bu çabalar olması ne olurdu? Bedenle, sahip olduklarımızla özdeşmeler bittiğinde... Ne olurdu? Elimizde ne kalırdı? Hiç bir şey mi? Yoksa her şey mi? Her zaman var olan ve değerinde hiç bir şey kaybolmayan... Keşfetmek için yapılacak yegane iş özdeşleşmeleri fark etmektir. Ne ve kim olmadığımızı anlamak, zihnin çalışma mekanizmasını anlamakla başlar... İlk soru: zihin gerçekten var mı? Yoksa zihin kendi kendimi mi yaratıyor?

20 Ekim 2019 Pazar

American Woman


Evli bir adamla ilişkisi olan bir kadının en genel dinamiği annesine saygı duymamasıdır. Kendi annesine saygı duymayan bir çocuk diğer kadınlara da derinden saygı duymuyor olabilir. Bu tek ihtimal olmasa da genellikle karşılaşılan durum böyledir. Annesine olan öfkesini bu şekilde çıkarmak sık rastlanılan bir durumdur. Elbette kişi derindeki bu dinamiğin farkında olmaksızın, neden evli erkekleri hayatına çekip durduğunu merak eder.

American Woman isimli filmde annesi ile arası oldukça kötü olan, kızı ve kızının oğlu ile yaşayan düşük gelirli bir kadının (Debbie) hikayesi konu ediliyor. Başarısız ilişkilerden ilişkilere koşan Debbie, hayatına çeki düzen verebilecek midir?

Debbie, hayatında onu sadece babasının anladığını düşünmektedir. Babası ortalıkta yoktur. Bir çok ilişkide derinden babasını arar, ancak bunda başarılı olma şansı yoktur. 16 yaşında anne olmuş, kızını babasız büyütmüştür. Kızı da annesinin kaderini takip eder gibi benzer yaşta çocuğunu doğurur ve kayıplara karışır. Kızını bulamayan Debbie, torununu yetiştirirken, evlenir. Bu evlilik de başlarda güzel gözükürken, eşinin başka bir kadınlar berber olduğunu anlayınca, Debbie başladığı noktaya geri döner. Annesinden alamayan kadınlar, babasından alamayan erkekleri hayatlarına çeker. Her iki taraf da flörtöz olabilir ve bunu bir ileri safhaya ilerletme eğilimde olurlar.


Debbie kızını ararken, bir yandan kendini aramaktadır. İşte o anda hiç umulmadık bir şekilde annesinden ve kız kardeşinden destek alır. Ablasının taşıdığı yüklerin farkında olmayan kardeşi, kendince ablasına destek olmaya çalışır. Ancak asıl destek gelmesi gereken yerden gelir; anneden...