28 Haziran 2020 Pazar

Not Alone



Geçmişin tüm hayatını etkiler. Zihin geçmişi genlerle geleni kendi deneyimlerine kadar ve geleceğe yansıtır. Bizi hayatta tutmak ve en az enerji harcayarak yaşamı idame eden bir mekanizma inşa eder. Bu durumda; otomatik pilotta yaşayan herkes için hayat geçmişin etkisi ile devam eder. Zihinde yerleşmiş tüm duygu ve düşünceler yaşamı belirler. Tüm suçlu genlerimizin sahibi atalarımız ve bizim deneyimlerinizin tam göbeğinde olan ebeveynlerimizdir. Oysa tüm bu olanlara başka bir bakış açısı ile bakmak mümkün müdür?

Not Alone filminin kahramanı Roy’un hayatı babasının aileyi terk etmesi ile allak bullak olmuştur. Bu da yetmezmiş gibi erkek kardeşi vefat eder ve bu durumdan kendisini suçlar. Bu suçu paylaşacak birini aramaktadır. Babasının gitmesine annesi sebep olmuş olabilir. Bu geçerli bahanedir. Annesi babasının evde kalmasını sağlasaydı kardeşi de belki hayatta olacaktı. Annesine olan öfkesinden dolayı hakaretler yağdırdıktan sonra Roy kendini sokakta bulur. Yolda çantasını da çaldırdıktan sonra Roy’un cebin 200 doları ve kıyafetlerinden başka hiç bir şeyi kalmaz.

Gecelediği parkta onun gibi evsiz bir kızla tanışır. Gitar çalıp şarkı söyleyen bu kız, benzer durumda olmalarına rağmen bu tanıştığı kişinin değişik görüşleri vardır. Bir çöp tenekesini bile sorgulamaktadır. Lakin silindir şeklinde bir tarafı açık metal bir kutuya ‘çöp tenekesi’ olarak isimlendiren insanlıktır. Herkes de bu bilgiyi doğrudan kaydeder. Bir süre sonra sorgulanmadan doğru ve gerçek olarak kabul edilir. Elbette çöp tenekesi bizi derinlemesine etkilemez ancak psikolojik duygu ve düşünceler, inançlar bizi oldukça derinden etkiler.


Roy, bakış açısını değiştirmeye başladığında fark eder ki, kardeşinin babası o değildir. Kendi babasının yüklerini taşımaktadır. Kardeşi de fiziksel olarak olmasa da ruhu her zaman onun yanında. Yapması gereken ise yaşayarak kardeşini onurlandırmak... Ve yaşama, kaderine evet demek!

23 Haziran 2020 Salı

Precious

Her şey Evren’in bir hediyesidir. (Ken Keyes Jr.)
Her kızın ilk flörtü babasıdır. Karşı cinsle tanışması babası aracılığı ile olur. Çocukken babasından gelen türlü söz ve davranış çocukların hayatında çok önemli etkilere sebep olur. Onun yaşadığı belli de olabilecek en kötüsüydü. Kendi çocuğuyla aynı babayı paylaşıyorlardı. Annesi onu kendi kocasını çalmakla suçluyor, kendi acizliğini öfke olarak yansıtıyordu. Her şey yetmezmiş gibi şimdi babasında ikinci defa hamileydi.

Tüm bunlarla nasıl başa çıkıyordu? Son derece izole bir hayat yaşarken, aldığı aşırı kilolar onu duygusal darbelere karşı koruyamıyordu. Ne zaman dayanılmaz bir durumla karşılaşsa hayal gücü devreye giriyordu. Zihni bir korkuma mekanizması oluşturmuş; acı dayanılmaz hale geldiğinde bir şarkıcı olarak o mekanı ve zamanı terk ediyor, bir gösterinin baş kahramanı oluveriyordu. Bu korkunç durumun belki de tek avantajı ona ilginç bir hayal gücü verilmiş olmasıydı. Her gün yazıyordu...

Okulda veya sosyal destek organizasyonunda anlaşıldığını düşünmüyordu. İlk çocuğu zihinsel olarak geriydi, annesi ona kötü davranıyor zaman zaman şiddet uyguluyordu. Onun için sevginin tanımı buydu. Sevgi, şiddet ve istismardı...


Evren’in hediyesi neredeydi? Destek neredeydi? Bu sorular onu çok zorluyor, o da dönem dönem sertliğe ve kabalığa baş vuruyordu. Başka bir şey bilmiyordu ki? Belki anne ve babası da başka bir şey görmemişti. Ancak bu bakış açısına sahip olmak için çok küçüktü ve taşımayacağı kadar ağır yükleri vardı. Önce bu yüklerden kurtulmak ve çocuklarına anne olması gerekiyordu. Destek ona öğretmeninden geldi, karşılıksız sevgi ona o kadar yabancıydı ki, sıcak ama acıtmayan bir duygu onun için yepyeni bir şeydi. Biraz da olsa umut ışığı görüyordu artık. Bedelini ödemeden bir grupta ait olmak ve güvenli olmak ne kadar da hoş bir histi. Sonrasında hediyeler de gelecek miydi? İsmi gibi değerli hissedecek miydi? Değerli hediyeler gelecek miydi?..

9 Haziran 2020 Salı

18 Regali



Annesini hiç tanımamıştı. Çok küçükken nerede olduğunu bile bilmiyordu. Bir gün babası onun annesinin onu doğurduğu gün öldüğünü söyledi. Annesi ölmeden önce ona her doğum günü için bazı hediyeler almıştı. Öleceğini biliyordu. Her doğum gününde annesinden gelen hediyeleri alıyordu ancak Anna çok kızgındı bir türlü kabullenemiyor, onu hiç tanımayan annesinin aldığı hediyeleri beğenmiyordu. Babasına da öfkeliydi. Onun başka bir kadında olması da ona bir fayda sağlamıyordu.

İçindeki bir ses hep ona daha tehlikeli şeyler yapmasını söylüyordu. Belki de böyle hayat buluyordu. Tehlikeli yükseklikten havuza atlıyor, eve geldiğinde ise babasına devamlı itiraz ediyordu...

18. doğum günü yaklaştığında mucizevi bir şey oldu. Bir anda annesinin ona hamile kaldığı anda buldu kendisini... 18 yıl öncesindeydi. Nasıl olabilirdi böyle bir şey? Bu umulmadık karşılaşma Anna’nın kendi annesinin ve babasının neler yaşadığını anlaması için çok büyük bir fırsat olacaktı. Her şeye tanık oluyordu: Annesinin hamileyken hastalığa yakalandığını öğrenmesi,  babasıyla bunu bir türlü paylaşamaması, paylaştıktan sonra da babasının geçirdi şok. Her şey ne kadar zordu onlar için ancak her şeyden öte anne ve babasının arasındaki sevgiyi görmüştü. Büyük bir sevginin, büyük bir aşkın çocuğuydu...

Annesini daha yakından tanımaya karar verdi. Bakıyordu bir türlü ortak bir yön bulamıyordu. Oysa annesi de kendisi de inatçı, dediğini yaptıran karakterde kadınlardı. Gittikçe yakınlaşan anne kız beraber zaman geçiriyorlardı. Anna annesine doğum günü hediyeleri seçmesi için yardım etmeye başladı. Hiç beğenmediği piyona yerine bateri aldırmak gibi daha çok hoşuna gidecek hediyeler aldırmaya başladı.


Anna artık anne ve babasını daha iyi anlıyordu. Annesini tanımak, babasının nasıl fedakarlıklarla onu yetiştirdiğini görmek ona farklı bir bakış açısı kazandırmıştı. Annesi fiziken yanında olmasa da, kader onları ayırsa da, her zaman annesi ona destek olabilecekti. 

Anne demek hayat demekti. Artık annesinden almaya başlayabilirdi. Artık üzgün ve öfkeli olmaya gerek yoktu. Annesiyle hiç kuramadığı bağ aslında her zaman oradaydı. Artık yaşayabilirdi, şimdi hediyeleri kabul edebilirdi. Annesini onurlandırıp ondan aldığı hayatla güzel bir şeyler yapabilirdi.

5 Haziran 2020 Cuma

Kalküta’nın Çocukları


“Babam beni birine satmak istemiş, ablam gelmiş ve ona engel olmuş.”
Bazen doğduğumuz yerden çok uzaktaki bir yere, doğduğumuz ırktan çok farklı insanlara çekiliriz. Bir şekilde onlara kendimizi yakın hissederiz ve bir gün kendimizi o topraklarda o insanlarla buluruz. Kalküta’nın Çocukları (Born Into Brothels: Calcutta's Red Light Kids) isimli belgeselin kahramanı Zana Briski, İngiliz fotoğrafçı ve film yapımcısı.

Nedenini bilmese de hayat onu Hindistan’ın Kalküta bölgesinde genelevlerin olduğu bir yere atar. Burada küçük çocuklara gönüllü bir şekilde fotoğrafçılık dersleri vermeye başlar. Ders verirken onları daha iyi tanımaya ve onların hayatına küçük bir dokunuşta bulunmak arzusu ile yanıp tutuşmaya başlar.

Zamanla anlar ki, bu çocuklar için okumak büyük bir lükstür. Onlar ancak hayatta kalmaya çalışırlar. Küçük yaşta çalışmaya ve kendilerini korumaya çalışırlar. Kiminin annesi yoktur, kiminin babası. Kiminin babası uyuşturucu kullanır, kiminin annesi genelevde çalışır. Kaderleri öylesine ağır olmasına rağmen çocuklar yaşama tutunurlar. Onunla savaşmak yerine ondan güç alan çocuklar vardır aralarında. Zana’nın onlara uzattığı ele cevap verirler, hayatlarındaki gidişatı bir parça olsa da değiştirmek için harekete geçebilecek cesarete sahip olanlar...

Bazıları ise buna sahip değillerdi. “Geleceğimde umut diye bir kelime yok” diyordu bir tanesi. Onlara yardım etmek mümkün değildi. Belki de ait oldukları sistemde kendilerini ait hissediyor ve oradan çıkmak istemiyorlardı. Bu onların bilinçli bir şekilde istedikleri bir şey değildi. Belki de kaderlerinin onların özgür iradelerine karşı galip çıktığı bir durumdu bu...


Elinden geleni yapan Zana’nın her şeyden haberi olan bu yüce gücün karşısında saygıyla durmak dışında yapabileceği ne olabilir? Tüm bu kötülüğün mirası kimlerden ve hangi zamandan gelmekteydi? Geçmiş acılarının, ayrımlarının mirasını çeken çocuklar bu bedeli ödeyince sistem yeniden dengeye gelecek mi? Ayrımlar, dışarıdaki ve içerideki ayrım bitecek mi? Her şey ama her şey yeniden bir olacak mı?..