23 Ağustos 2019 Cuma

Enter The Void


Freud’a göre çocukluğumuzda hayatımıza etken olaylar, yaşamın kalanını etkilemeye devam eder. Hele bir de bu olay dehşet verici bir kazada ebeveynlerin kaybıyla sonuçlanırsa... Enter The Void (Boşluk) isimli film, anne ve babasını küçük yaşta kaybeden Oscar’ın ve kız kardeşinin trajik hikayesini konu alıyor.

Hayatta kalmak için kaç veya savaş tepkisinin işe yaramayacağı durumlarda ‘donmak’ üçüncü ve son tepkidir. Beyin tehlike karşısında duyguları kapatır ve olayın daha donuk bir şekilde atlatılmasını sağlar. Yan etkisi ise bu anının korunmaya alınsa da ‘tamamlanmamış bir şekilde’ duruyor olmasıdır. Tetiklenince patlamaya hazır bir bomba gibidir. Bir parçamız o yaşta kalır... Hala anne ve baba sevgisine muhtaç. Oscar erkek çocuğu olduğu için özellikle annesini arar. Kız kardeşi Linda, anne ve baba kaybından sonra tek desteği olan abisinden zorla ayrılınca bir darbe daha alır.


Tüm bu travmalar sonunda dehşet verici sektörleri beslemektedir; uyuşturucu ve seks... Derin travmadan dolayı donan Kişiler yaşadıklarını hissetmekte zorlanırlar. Adrenalin, cinsellik ve madde bağımlılıkları sıkça görülen sonuçlardır.

Bu tür bağımlılıkların ardında yatan diğer bir faktör de ölen ebeveynleri takip etme isteği olabilir. Anne demek hayat demektir,  hayata yön ve güven veren kişi de babadır. Yoklukları bağımlılıklara sebebiyet verebilir.


Bağımlılıklar ise beyinde ve hayatta ‘boşluk’ yaratmaktadır. Düşüncelerin altına inmek, zihni susturmak için oldukça zararlı bir yöntemdir. Bu boşluk, hiçlikten farklıdır... Ölmeden ölen sufilerin ulaştıkları hiçlik ancak düşüncelerin üzerine çıkmak ile mümkün olur...
Oscar ve Linda boşluğun dibindedir... Kaderleri ne olursa olsun, hayat hala akmaya ve bir yol bulmaya devam etmektedir...

17 Ağustos 2019 Cumartesi

Fish Tank


Babasını tanımıyordu bile... Annesinden nefret ediyordu. Küçük kız kardeşi ile devamlı zıtlaşıyorlardı. Tek yapmak istediği zenciler gibi dans etmekti. Ergenliğin tam ortasında öfkeli bir genç kızdı. Her okuldan atılıyordu. Alabileceği destek yok gibiydi.

Erkek arkadaşı sayılabilecek bir gencin yaşlı bir atı onun ilgisini çekti. At, sanki onun özgürlüğünü simgeleyen bir hayvandı. Beyaz olması içindeki masumiyeti anlatır gibiydi. Fırsat buldukça onun yanına giderdi... Hayatın anlamsızlığını bir an için unutturuyordu. Hiç beklemediği bir anda destek annesinin yeni erkek arkadaşından geldi. Fiziksel olarak da ilgisini çeken bu adam ona olmayan babasının vermesi gereken cesareti ve güveni vermeye başladı. Dans seçmeleri için harekete geçecek enerjiyi bulmasını sağladı. Conor ile yakınlık ona güven veriyordu ancak Conor’ın da kendi sırları vardı.

Yıllar önce kaybettiği kızının acısı hala içindeydi. Mia’ya kol kanat germek belki de Conor’ın içindeki boşluğu dolduruyordu. Her ilişkide olduğu gibi ikisi de bundan bir şeyler öğrenebilirdi. Annesi, Conor’dan olabilecek bir çocuğu aldırırken, Conor ile olan yakınlaşmaları oldukça tehlikeli bir hal almıştı. Her ikisi de ayrılık zamanının geldiğini biliyordu.


Mia için asıl soru ne yapması gerektiğiydi? Gittiği dans seçmeleri hiç onun umduğu gibi değildi. Çaresiz kızların bedenlerinin teşhir edildiği bir mekan için bir seçmeydi bu. Hemen orayı terk etti. Bambaşka bir hayat istiyordu. Hayal ettiği işi yaparak geçirmek istiyordu hayatını. Uyanık kaldığı zamanın %70-80’ni iş yaparak yaparak geçireceğinin farkındaydı. Sadece para kazanmak için değil, yaşamı hissetmek için yapması gerekeni yapacaktı; dans ederek... Conor’ın ona verdiği güçle, erkek arkadaşı ile kendilerinin belirleyecekleri bir hayata doğru adım atma cesaretleri vardı artık.

Akvaryumdan okyanusa atlayan özgür iki balık gibi hissediyorlardı...