Freud’a göre çocukluğumuzda hayatımıza etken olaylar,
yaşamın kalanını etkilemeye devam eder. Hele bir de bu olay dehşet verici bir
kazada ebeveynlerin kaybıyla sonuçlanırsa... Enter The Void (Boşluk) isimli film, anne ve babasını küçük yaşta
kaybeden Oscar’ın ve kız kardeşinin
trajik hikayesini konu alıyor.
Hayatta kalmak için kaç veya savaş tepkisinin işe
yaramayacağı durumlarda ‘donmak’ üçüncü ve son tepkidir. Beyin tehlike
karşısında duyguları kapatır ve olayın daha donuk bir şekilde atlatılmasını
sağlar. Yan etkisi ise bu anının korunmaya alınsa da ‘tamamlanmamış bir
şekilde’ duruyor olmasıdır. Tetiklenince patlamaya hazır bir bomba gibidir. Bir
parçamız o yaşta kalır... Hala anne ve baba sevgisine muhtaç. Oscar erkek
çocuğu olduğu için özellikle annesini arar. Kız kardeşi Linda, anne ve baba
kaybından sonra tek desteği olan abisinden zorla ayrılınca bir darbe daha alır.
Tüm bu travmalar sonunda dehşet verici sektörleri
beslemektedir; uyuşturucu ve seks... Derin travmadan dolayı donan Kişiler
yaşadıklarını hissetmekte zorlanırlar. Adrenalin, cinsellik ve madde
bağımlılıkları sıkça görülen sonuçlardır.
Bu tür bağımlılıkların ardında yatan diğer bir faktör de ölen ebeveynleri takip etme isteği olabilir. Anne demek hayat demektir, hayata yön ve güven veren kişi de babadır.
Yoklukları bağımlılıklara sebebiyet verebilir.
Bağımlılıklar ise beyinde ve hayatta ‘boşluk’ yaratmaktadır.
Düşüncelerin altına inmek, zihni susturmak için oldukça zararlı bir yöntemdir.
Bu boşluk, hiçlikten farklıdır... Ölmeden ölen sufilerin ulaştıkları hiçlik
ancak düşüncelerin üzerine çıkmak ile mümkün olur...
Oscar ve Linda boşluğun dibindedir... Kaderleri ne olursa
olsun, hayat hala akmaya ve bir yol bulmaya devam etmektedir...