“Hiç rüyada olduğundan ya da uyandığından kuşkuya düştüğün oldu mu?”
Yaşadığın hayatı bir rüyaymış gibi hissettiğin oldu mu? Hayatını,
sanki otomatik pilota bağlıymış gibi yaşadığın anlar? Yapmayı hiç istemediğin
şeyleri yaparken, öte yandan arzu ettiğin şeyleri de bir türlü yapamadığın oldu
mu? İçindeki bir ses, ‘Beyaz tavşanı izle’
diyor mu? Tüm bildiklerinin aksine şeyler yapmaya itmiyor mu?
Her ne kadar, başka türlü yorumlayanlar olsa da, Matrix bir uyanış hikayesidir. Bizleri
uyandıracak ise doğru soruları sormaktır. Matrix, şu anda yaşadığımız dünyayı
temsil etmektedir. Gerçek sandığımız bu sistem; ailemiz, toplum, inançlarımız,
kültürümüz ve alışkanlıklarımız üzerine kurulmuştur. Tüm bu etkenler, duygu ve
düşüncelerimizi belirler. Bilim adamlarının da ispatladığı gibi çoğu duygu ve
düşüncelerimizin üzerinde hiç bir etkimiz yoktur. Bu şekilde yaşarken, özgür irade illüzyondan başka bir şey
değildir.
“Kaşığı eğmeye çalışma, bu imkansız. Sadece gerçeği algılamaya çalış... Aslında kaşık yok. O zaman eğilenin kaşık değil, kendin olduğunu anlarsın.”
Kuantum fizikçilerinin buluşları oldukça etkileyicidir... Her
maddenin yapı taşını incelediğimizde zaman ve mekan ortadan kalkar... Geriye
sadece enerji ve ilişkiler kalır. Kuantum fiziğinin ortaya çıkardıkları, bir çok
kişi veya topluluk tarafından halı altına süpürülmüştür. Matrix filminin
kahramanlarından Morpheus’un da
bahsettiği gibi bu sisteme bağımlı bir çok kişi vardır ve bu sistemi sonuna
kadar savunacaklardır.
Diyelim ki, bir an için uykuda olma ihtimalini kabul ettik
ve sorgulamaya hazırız. Hem de bilimsel olarak... Buna körü körüne inanmak
durumunda değiliz. İnanç, gerçekleri gördüğümüzde gereksiz hale gelecektir,
çünkü emin olduğumuz gerçekler hakkında şüphe duymayız... İnanmamıza gerek
kalan bir şey yoktur. Öncelikle rüyanın baş kahramanını sorgulayalım. Bu ‘ben’ dediğimiz kişiyi nasıl tanımlarız? Mesleğimiz,
memleketimiz, cinsiyetimiz, ırkımız, kültürümüz, tuttuğumuz takım, ailemiz ve
ait olduğumuz diğer sosyal topluluklar... Bu kişi gerçek midir? Tüm bu verilere
nasıl ulaşıyoruz? Cevap çok basit: Hepsi belleğimizdedir... Yani fiziksel
olarak beynimizde kayıtlıdır. Tüm alışkanlıklarımız, duygu ve düşüncelerimiz,
beynimizde belleğin depoladığı bilgi ve deneyimlere dayalıdır...
“Gerçek nedir? Gerçeği nasıl tanımlarsın? Eğer hissedebildiğin, koklayıp, tadıp, görebildiğin şeylerden söz ediyorsan, ‘gerçek’ beyne iletilen elektrik sinyallerinin yorumlanmasıdır.”
Bebekliğimizden itibaren, beynimiz bizim için yararlı olabilecek
bilgileri hafızamıza doldurur. Beynin tek bir amacı vardır: Bedeni hayatta tutmak... Acılardan
kaçınırken korkuyu kullanır, haz peşinde koşarken ise arzuyu... Hayatta kalmak
için en önemli faktörlerden biri de aidiyettir.
Ancak topluluk halinde yaşıyorsak hayatta kalırız. Aidiyet ihtiyacı,
insanlara evrimsel bir mirastır. Bu sebepten ötürü, aile, toplum, takım,
okul, meslek, arkadaşlar grubuna ait olmak son derece kritiktir. Büyüdükçe beden
ve belleğimiz ile özdeşleşmek bizim için olağan bir durum haline gelir. Böyle
görmüşüzdür, bu kurallar çerçevesinde eğitilmişizdir. Ancak bunlar, çoğunlukla
kontrol edemediğimiz, beynimizdeki elektrik sinyallerinden başka bir şey
değildir. Başlangıcı ve sonu vardır. Yok olmaya mahkumdur.
Peki tüm durumu gözleyen kimdir? Kimdir bu dinamikleri fark
edip, aksi şekilde davranabilen?
Perde ve Kırmızı Hap
“Hayatın boyunca hissettin. Dünyada ters giden bir şeyler var. Ne olduğunu bilmiyorsun ama orada. Gerçeği görmemen için dünya, bir ‘perde’ gibi önüne çekilmiş sanki... Köle olduğun gerçeği. Herkes gibi bir kalıba doğdun, bir hapise. Aklın için bir hapis. Ne yazık ki, kimseye Matrix’in ne olduğu anlatılamaz. Bunu kendin görmelisin.”
İşte bu noktada Neo, kırmızı hapı yutar... Kendi kendine
idrak etmeye başlar. Gerçek, öyle masalsı, destansı bir şey değildir. Katman
katman rütbe alınan ulvi bir statü de değildir. Ya uyanıksındır, ya rüya
görmeye devam ediyorsundur. Rüyada uyanmak hakkında konuşabilirsin, rüyada
iyilik yapmaya, aydınlanmış bir egoya sahip olabilirsin, ancak uyku uykudur...
Kolektif Bilinç
İllüzyon perdesinin aralandığı diğer sahneler, özellikle
Kahin ve Mimar ile karşılaşılan sahnelerdir...
Kahin, Neo’ya ‘Vazo konusunda endişelenmene gerek yok’ der.
Neo, hangi vazodan bahsettiğini anlamak için arkasına döner ve vazoyu kırar.
Buna oldukça şaşıran Neo, Kahin’e bunu nasıl bildiğini sorar. Kahin ise asıl
soruyu yöneltir ona: ‘Ben söylemesem, yine de vazoyu kıracak mıydın?’
Bu ikilem, bilimsel olarak ayna nöronlar ve atalardan
taşıdığımız genler ile açıklanabilir. Diğerlerinden tamamen bağımsız bir beyne
sahip değilizdir. Bilinçaltı kadar kolektif bilinçaltı ve devamlı olarak karşılaştığımız
kişiler ile etkileşim halindeyizdir...
Dualite
“İlk Matrix’in, kimsenin acı çekmediği ve mutlu olduğu mükemmel bir dünya için yapıldığını biliyor muydun? Tam bir felaketti. Kimse programı kabul etmedi. Bazıları, mükemmel dünyayı tanımlayacak programlama dilinin olmadığını söyledi. Ancak bana göre bir ırk olarak insanoğlu kendi gerçekliğini, sefalet ve acıyla tanımlıyor. Bu yüzden mükemmel dünya, ilkel beyninizin, uyanmaya çalıştığı bir rüya idi. Bu yüzden Matrix, bu hale dönüştürüldü. Medeniyetinizin zirvesi...”
Matrix’in temsil ettiği dünya (sistem), insanoğlunun esiri
olduğu dualite/karşıtlık ile çalışan kolektif zihinden başka bir şey değildir. Ajan Smith’in yukarıda açıkladığı gibi,
acı olmadan mutluluk anlamsızdır zihin için... Her şeyin bir karşıtı olmak
zorundadır. Acı ve haz, gündüz ve gece, karanlık ve aydınlık...
Agent Smith
Ajan Smith ise Neo’nun karşıtı gibi çıkar sahneye... Neo’nun
antagonistidir sanki. Neo, kendini kahraman sanmaya ve dövüşmeye devam ettikçe,
Smith de çoğalır ve güçlenir. Bize de en değerli mesajları veren kişiler, bizi
en çok rahatsız eden kişilerdir. Filmin sonunda görüleceği gibi, Ajan Smith
sayesinde savaş sona ermiştir.
Ajan Smith’in insanların zihinlerine mahkum bir şekilde
yaşama şeklini virüslere benzetmesi de ilginçtir:
“Aslında memeli değilsiniz...Bu gezegendeki tüm memeliler etrafındaki çevreyle doğal bir uyuma sahiptir. Siz insanlar değilsiniz. Bir bölgeye taşınır ve çoğalırsınız. Tüm kaynaklar tüketilene dek. Hayatta kalmanızın tek yolu başka bölgelere yayılmaktır. Aynı yayılma prensibini uygulayan bir organizma daha var. Virüsler...”
İnsanlığın sıkıntılarının temelinde, “ben” ve “benim”
görüşleri yatar. Kendini diğerlerinden ayrı olarak gören zihin her zaman
çatışma halinde olacaktır. Bu durum, onun virüs gibi davranmasına sebebiyet
verir, çünkü zihin – ego – hiçbir zaman doymaz...
Hepimizin birbirimize bağlı olduğumuzun farkına vardığımız
zaman paylaşım, bencillik ve arzudan uzak bir toplum kurulur... Dünyada
hepimize yetecek kadar kaynak mevcuttur.
Perdenin Katmanları
Neo, Matrix’de Süpermen gibi takılırken, Matrix dışında
uyanmış ve seçilmiş kişi olarak yaşamaktadır. Zion şehrinin ise Platon’un mağara metaforunu andıran bir durumu
vardır. Herkes sözüm ona uyanıktır, ancak aralarında daha ulvi ve rütbeli
uyanmışlar vardır.
Filmin en ilginç sahnelerinden biri ise Neo’nun Matrix’in
dışında bir sentineli eli ile durdurduğu sahnedir... Matrix’in dışındadır ve
nasıl insanüstü bir güce sahip olur? Bu Mimar’ın açıklamaları ile netliğe
kavuşur.
“Yaşamın, Matrix programından kaynaklanan bir denklemin dengesiz sonucundan ibaret. Bütün samimi çabalarıma rağmen kesin matematiksel doğrulun uyumundan yok edemediğim bir anormallik sonucu sen oluştun. Matrix sandığından daha eski. Aslında temel bir anormallikten bir diğeri doğuyor. Bu durumda, bunun altıncı kez olduğunu söyleyebiliriz... Seçilmiş kişinin görevi şimdi kaynağa dönmek. Böylece taşıdığın şifre geçici olarak yayınlanıp ana programa yeniden girecek. Sonra Zion’u yeniden inşa etmek için 16 kadın, 7 erkek seçeceksin...”
Neo hala uykudadır! Hepsi bir senaryodan ibarettir. Birine veya birilerine taptığımız, birinin bizi kurtarmasını beklediğimiz bir senaryodur bu... Neo gözlerini kaybeder. Bir seviye daha derine iner. Ancak tamamen gerçeği görememiştir... Mimar ve Kahin hala iş başındadır. İnsanların kendini daha özgür hissedecekleri daha tehlikeli bir senaryonun gelme ihtimali yüksektir...
“Zihnini özgürleştirmeye çalışıyorum, ama sana sadece kapıyı gösterebilirim. Kapıdan geçecek olan sensin.”
Matrix’in orijinal senaryosundan daha sonra çıkartılan bir
cümle:
“Hırstan kurtulmayı öğrenmelisin. Hiçbir şeye aldırmamalısın. Zihnini özgür bırakman için kendi içini boşaltmalısın.”
selam. ilk kez geldim blogunuza ve bu yazınıza tek kelime ile bay-yıl-dım.. hep merak ettiğim ilgimi çeken bir konu olmuştur. emeğinize sağlık gerçekten. sizide beklerim bloguma. takipteyim hep uğruyacağım blogunuza. sevgiler...
YanıtlaSilDeğerli yorumunuz için çok teşekkürler. Bloğunuza elbette uğrayacağım. Sevgilerimle...
Sileline sağlık çok güzel ve faydalı bir blog yapmışsın. Yeni keşfettim.
YanıtlaSilÇok teşekkürler. :)
Sil