25 Ocak 2012 Çarşamba

Zihince


Beyin… 100 milyar nöron… Nöron başına 10,000 bağlantı… Milyarlarca elektrik dalgası… Hayal edilemeyecek kadar güçlü bir organ…

Ancak, beynimiz de, elimiz, kalbimiz, ciğerimiz gibi bedenimizin bir organı. Biz beynimiz, yani zihnimiz değiliz. Onlar bizim bir parçamız…
Yaratıcılığımız beynimizden değil daha çok Ruhumuzdan geliyor. Dolayısıyla biz demek zihnimiz değil. Bizim Var’lığımız hakkında felsefeye şu anda girmeyeceğim, ancak zihni anlamaya, onun etkilerinin hayatımıza ve pazarlamaya neler olduğunu düşünürken yaratıcılığımızın kalbimizden veya ruhumuzdan geldiğini unutmamak gerekir.
Zihindeki olumsuz düşünceler, geçmişe ve geleceğe takılı kalan bakış açıları insanı ele geçirebiliyor.

Önemli olan zihni bir organ gibi kullanıp hayatımızdaki hedeflerimize ulaşmak için kullanabilmek. “Neuromarketing”, ki buna -Zihinsel Pazarlama- diyeceğim, tüketici davranışlarını beyin taramaları yaparak veya, beynin özelliklerini anlayarak “satın alma” süreçlerinin gizli nedenlerini araştıran bir bilim dalı olma yolunda ilerlemekte.
Zihinsel Pazarlama, birçok sapma ve çarpık sonuçların olabildiği ‘Klasik Pazar Araştırmalarının yerini yüzde yüz almasa da kesinlikle tamamlayacak ve çok değerli bilgiler verecektir. Örneğin bir “Televizyonda en çok ne seyredersiniz?” sorusuna cevabın büyük oranda “belgesel” olması şaşırtıcıdır. Veya çoktan seçmeli soruları verilen cevaplarda bilindik markaları “ilgisi olmasa” bile daha yoğun seçilmesi sizi yanıltır. Bugün yenilikçi ürünleri ile dikkati çeken bazı firmalar pazar araştırması yapmamaktadırlar.
Zihinsel Pazarlama insan zihnini biyolojik, psikolojik ve nörolojik açıdan inceleyerek beynimizdeki doğru cevabı bulmamızı sağlamaya çalışmaktadır.

Geleneksel araştırmalardan çıkan sonuçlara göre “New Coke” (Yeni Coca-Cola) şu anda en çok satan gazlı içecek olmalıydı ama belki çoğunuz o nedir diye soracaksınız; veya Sony Walkman diye bir şey duymamış olmalıydınız çünkü araştırmalara göre kimsenin “Walkman” gibi bir cihaza ihtiyacı olmamıştır diye bir sonuç çıkmış. Ve yine geleneksel tüketici araştırmalarına göre “New Coke” un çok başarılı olacağı sonucu ortaya çıkmıştır. Sony yetkilileri bu riski göze almışlar.

Ancak Coca-Cola o kadar şanslı olmamış, büyük bütçeleri boş yere harcamışlar…
Henry Ford’un söylediği gibi, arabanın icadından önce insanlara “nasıl bir ulaşım aracı isterdiniz?” diye sorsalar, cevap olarak “daha hızlı ve yorulmayan bir at” isterdim derlerdi. Zihinsel Pazarlamanın bir avantajı da bir fikirle veya piyasada olmayan bir ürünle ilgili de etkili bir şekilde öngörü sahibi olabilmek.

Bu sadece geleceği görmemekle ilgili değil, temelde davranışlarımızın %95’inin sebebini bilmiyoruz. Bu sebeple soru sorulduğunda bilinçli zihnimiz mantıklı gözükecek bir cevap buluyor bize.

Tüm bunlara zihnimizi etkileyen kültürel, yaş, cinsiyet gibi faktörler eklenince ortaya sıra dışı bir farkındalık seviyesi yakalanır. Bu faktörler düşünce duygu kalıplarını değiştirir ve benzer beyinlerdeki farklılığı açıklar…

Beynimizi evrimsel olarak incelediğimizde üç ana bölüme ayırabiliriz: iç beyin, orta beyin, dış beyin… Bu kısımları doğru anlamak bize her alanda daha isabetli kararlar almamızı sağlayacak.

Sağ beyin, sol beyin, kadın beyni, anne beyni vs gibi diğer kırılımların da üzerinden keyifle geçeceğiz. Biz farkında olmasak da, beynimiz bir bilgisayar gibi “bizi hayatta tutmaya çalışırken diğer yandan faydayı “maksimize” etmek için belli süreçlerden geçiyor…
Aşağıda belirtilen bu süreçler Zihinsel Pazarlama metotları ile devamlı takip edilebiliyor.

“Fayda/değer Odaklı Karar Verme Süreci”
*Kararın belirmesi
*Farklı seçeneklerde elde edilecek değerlerin belirlenmesi
*Aksiyonda karar verme
*Getirilerin değerlendirilmesi
*Öğrenme

Bunların dışında, beynimizi “olumlu düşüncelerle” yönlendirip, geçmiş ve geleceğe takılmadan “an’a” odaklanarak kullanarak hayatımızı, kendimizi, işimizi, çevremizi nasıl değiştirebileceğimiz üzerinde duracağız.

Son zamanlarda “Evren’in Çekim Yasasına” dair bir çok kitap yazılmaya başlandı. Hayal ettiğimiz veya hedeflediğimiz şeyleri hayatımıza çekmemin en önemli adımlarından biri zihnimizde “vizyonlama” yapmak ve düşünce gücünü kullanmaktır.

Zihnimizdeki nöronlar bir elektrik akımı ve her akım manyetik alan ile çekim gücüne sahiptir… Einstein’ın keşfettiği gibi evrende aklınıza gelebilecek her şey enerjidir. Şimdi’lik çok sevdiğim bir sözü paylaşıyorum:

Gandhi:
Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür…Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür…Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür…Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür…Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür…Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür…”

6 Ocak 2012 Cuma

Sevgi Akışı



Çocukluk hayalim futbolcu olmaktı. 
Sonraları bunun için bir çaba da harcamadım, ancak 40 yaşıma kadar oynadım en azından... Attığım birçok golü hatırlarım ancak hiç unutamadığım, babamın seyrettiği tek maçtaki goldür...

Hatırımda kalan diğer bir sahne de babamın ben ve oğlum ile denizde top oynadığımız sahnedir. Üç neslin bir arada olduğu bir an...
Bizim neslimiz, şu anda yetişen çocuklar kadar ilgi görmedi belki de... Belki bizim ebeveynlerimiz zamanında hayat çok zordu, belki anlayışları çok farklıydı, belki de biz şımarmayalım istediler, bizle çok vakit geçiremediler... Belki de onlar da ilgi ve sevgiyi almakta çok şanslı değillerdi. Belki de hiç bilmediğimiz bir şeyden uzak tutmak veya korumaktı amaçları... Bu açıdan bakıldığında bizlere fazla fazla verdiklerini bile düşünüyor olabilirler. 

Öte yandan sevgilerini gösterirken bile 'kendi bildikleri gibi' yaptılar: Severim ama içimden; okşarım ama çocuklar uyuduğunda... 

Toplumdan aldıklarımız, kendi ailemizden gördüklerimiz, öyle olması gerektiğini düşündüğümüz rollerimiz, ebeveyn olarak veya iş gereği güçlü gözükme arzumuz...
Ne zaman bunlar sevgi akışının önünde bir bariyer oluştursa, bizler bilinçli ve bilinçsiz bir şekilde, aile sistemimize denge getirmek amaçlı yeterince alamadığımız sevgiyi fazlasıyla başkalarına vermeye çalışır halde buluyoruz kendimizi. Bu da başka bir dengesizliğe sebep olabiliyor.


Anne ve baba rollerimiz tabi ki çok önemli. Anne-baba rollerimizde sevgimizi ve duygularımızı göstermemiz sağlıklı bir sevgi akışını gösterir. Eşler karşılıklı birbirlerini sever ve dengeli bir şekilde alıp verirken, ebeveynler çocuklarına verir ve çocuklar onlardan alırlar... Çocuklar da ileride kendi çocuklarına vererek hayatın devamını sağlar.

Tüm bunların farkına varmak ise bazen bu sevgiyi alamamış kişilerde öfke veya üzüntüye sebep verebilir ancak bilinmelidir ki, ebeveynlerimiz de daha iyisini bilmiyorlardı. Bildiklerinin en iyisini buydu belki de... Bu farkındalık, bizlere onların içlerinde kalmış sevgiyi hissetmemizi sağlar. Artık almaya ve kabul etmeye başladığımızda hayatımızdaki dengeler yerine gelmeye başlar...

Gözlerimizi kapatır, anne ve babamızın önümüzde durduğunu hayal ederiz. Onlara 'evet' deriz... Sırtımızı döner, onlardan akan sevgi ve enerjiyi hissederek, kararlı adımlarla hayat doğru kendimizi bırakırız...