Eğer ülkelerin sınırlarına ulaşırsanız, orada haritalardaki
gibi çizilmiş bir sınırların olmadığını görürsünüz. Eski şamanik kabilelerde toprağı sahiplenmek
bile yoktur. Dünya ananın üzerindeki toprakları sahiplenen, onlara yüzlerce
farklı ülke olarak sınır çizen insan zihniyetidir. Doğduğumuz toprakların ismi
ne olursa olsun orası bizim için önemlidir. Dünyadaki hemen hemen her dilde
toprak anavatan olarak geçer. Toprak
anne gibidir; hayat verir, besler ve büyütür. Kendi doğduğumuz toprakların yanı
sıra atalarımız doğdukları topraklar ve bizlerin daha sonra üzerinde yaşadıkları
da bizler için önem arz eder.
Kardaki Palmiyeler
isimli filmde babasının ölümü ile ailesinin geçmişini merak etmeye başlayan Clarence, kendini amcasının doğduğu yer
olan Gine’de bulur. 1900’lü yılların başında tüm Avrupa Afrika’yı kolonileştirmiş;
oradaki kaynakları sömürürken, yerli halkı da işçi gibi kullanmaktadır. Tarihte
askeri güce sahip bir çok toplum, başka toprakları ele geçirmiş ve bazen
nesiller boyunca o topraklarda hüküm sürmüştür. İspanyolların da Gine’de
hikayesi benzerdir. Bölgede erkekleri iş için kullanırken, kadınları
eğlencelerinin bir parçası yapmışlardır. Ve bir gün tüm istilacılar ülkelerine
geri dönerler. Arkalarında sırlar, bırakılan itibar ve servet, işlenen
suçlar...
Sırlar açığa çıkmadıkça, sessizliğe gömülmüş ifade
edilmedikçe evren rahat etmez. Nesiller sonra her şey ortaya çıkmak ister
sanki. Ataları, dedesinin öldüğü, amcasının doğduğu topraklar onu
çağırmaktadır. Clarence’in Gine’de tanıştığı yaşlı kadın ona şöyle söyler:
“Ruhlar, gün gelecek oğullarım geçmişi öğrensin diye karar almış...”
Clarence araştırdıkça babası, amcası ve dedesi hakkındaki
hikayeleri öğrenmeye başlar. Yaşlı kadının başına gelen olaylar sayısız kadının
başına gelmiştir. Hiç bir şey kişisel olmasa da trajik olayların sorumluluğu
alındığında ve kurbanlar olanlar karşılığında gereğinden fazlasını
istemediklerinde ve olanı olduğu gibi kabul ettiklerinde kaderleri onları
güçlendirir.
“Her şeyden haberim var. Üzgünüm. Senden ve atalarından, ağabeyim ve atalarım adına af diliyorum. Benim gibi adamlar tarafından aşağılanmış bütün kadınlardan af diliyorum.”
Umulmadık bir aşk tüm bu kaosun içerisinde yeşermektedir.
Ayrımlar onlara karşı olsa da ruhlar birdir artık. Kısa da olsa hayatlarının en
güzel zamanlarını geçirirler. Fiziken olmasa da kalben hep beraberdirler. Hem
bu dünyada hem de öbüründe... Sırlar tek tek ortaya çıkar ve her şey sona
erdiğinde geriye sadece sevgi kalır...
“Hayat bir kasırga. Sükunet, hiddet ve ardından yine sükunet...”