24 Eylül 2020 Perşembe

Last Shaman (Son Şaman)

“Bir kişinin içinde tüm dünya vardır. Bakmayı ve öğrenmeyi bilirsen, kapı önünde ve anahtar elindedir. Anahtarı ya da açacağın kapıyı senden hiç kimse sana vermez.” Jiddu Krishnamurti

Başarılı bir şekilde mezun olmuş, ülkenin en iyi okullarından birinde okuyordu. Her şey yolunda gidiyor olmalıydı. Herkes onu takdir ediyordu. Ancak bu koşullu mutluluklar onun sevme ve sevilme ihtiyacını karşılamıyordu... Bir şeyler yanlış gidiyordu. Kendinden nefret ediyor. Kendinden nefret ettiği için daha da çok nefret ediyordu. O kadar dayanılmaz bir hale gelmişti. Basit bir mutsuzluk değildi bu; her sabah cehennemde gibi hissediyordu. Son çarelerden biri olan elektro-şok tedavisini denemeyi bile düşündü. İntihar düşünceleri bile sıradanlaşmıştı...

Depresyon onun için bir uyanma çağrısı mıydı? National Geographic kanalında Peru’lu şamanları duymuştu. Birden kendini Peru’da buldu. Şamanlar ve tüccarlar sarmıştı etrafını. Ruhsal dünya da gerçekten yol gösteren kişilerle, kendilerini kutsal biri görenler ve sahtekarlar birbirine karışmıştı.

Bazen hatırlıyordu. Son derece prestijli meslekleri olan anne ve babası ise bir yerlerde yanlış yapmıştı. Niyetleri iyi bile olsa, kendisi için çizdikleri yolun dışı renkli ancak içi boştu... Kendi bildikleri doğrular ile yetiştirmeye, biraz da rekabetçi ve hırslı olmaya yönlendirmeye çalışmışlardı. Oysa bunlar işe yaramıyordu.


Artık tüm bunlar geride kalmıştı. Doğru kişiyi bulması gerekiyordu. Bulduğu kişi, onun geldiği toplumda hiç de başarılı gözükmeyecek biriydi. Ona bu yolculuğu kendisinin yapacağını söylüyordu. Ne antidepresanlar ne ruhsal ilaçlar ona çare olabilirdi. Ruhsal araçlar da sadece araçtı. Bu yolculuk kahramanın yolculuğu olmak zorundaydı. Kestirme olmadan, kaçmadan...

Öfke, ifade, üzgünlük ve nihai kabul... Olan her şeyi olduğu gibi kabul etme ve artık farklı yapma zamanı. Eskiden çok daha güçlü hissediyordu. Artık hissedebiliyordu; acıyı, üzüntüyü, coşkuyu... Eve dönme ve öğrendiklerini uygulama zamanı gelmişti. Dünyayı yönetmek için burada değildi, önemli birisi olmak için burada değildi, kendinden çok daha büyük bir şeyin küçük bir parçası olduğunu görebiliyordu. Bunu bilmek fazlasıyla özgürleştiriciydi. Sonunda içinde huzurlu bir köşe bulabilmişti. Çözüm her zaman onun içindeydi...

“Şaman, dünyaya baktığında baktığı her maddenin ruhunu da görebilen kişidir. Baktığı her şeyde hayatı görür, vücudumuzun içinden kendine yol açan bir zeka görür, taşların, ağaçların, gökyüzünün içinden, tüm evrenin içinden yol açan bir zeka. İnsanın anlayabileceğinden ya da kavrayabileceği her şeyden çok daha büyük bir zeka...”

8 Eylül 2020 Salı

I’m Thinking of Ending Things

Hayvanlar anda yaşar, oysa insan zihni zaman hareket eder, umut kavramı buradan çıkar. Umut bir varsayımdır. Gelecekte mevcut durumun daha iyi olacağına dair bir varsayımdır bu. Oysa evrendeki olaylar döngüler şekildedir. Dalgalar gibi inişler çıkışlar vardır. Yaz ve kış, yaşam ve ölüm... Tüm evren zıtlıklardan oluşur. Yaşamın yenilenebilmesi için ölüm şarttır. Yeninin başlaması için eskinin bitmesi gerekir. Bunun için en ideal mevsim ise kıştır: Ölüm.

Bir şeyleri bitirmek, içimizde geliştirdiğimiz duygu, düşünceler ve bunların bir harmanı olarak geliştirdiğimiz içsel kişilikler için de geçerlidir. Zira zihnimiz bu evrensel döngüden nefret eder. Onun için bedenin sonsuza kadar yaşaması asıl hedeftir. Hayatta kalmak ailemize uyum sağlamayla başlar ve yarattığımız kişilikleri beslemekle devam eder.

I’m Thinking of Ending Things (Her Şeyi Bitirmek İstiyorum) isimli filmin iki karakteri; Jake ve sevgilisi, Jake’in ailesini ziyaret etmek için yola çıkarlar ve işler garip bir şekilde devam eder. Bir de filmde arar ara gösterilen bir hademe vardır. Filmde karmaşık metaforlar kullanılmaktadır. Öncelikle kış ve kar, ölümü ve bir şeylerin sonunu simgelemektedir.

Jake, kız arkadaşına farklı farklı isimlerle seslenmektedir. Onun yaptığı iş de devamlı değişmektedir. Kız arkadaşı ile konuştukları bir çok konu Jake’in evinde bir yerlerde saklıdır. Okunan kitaplar, fotoğraflar,çizilmiş resimler...

Bodrum katı genellikle bilinçdışını temsil etmektedir. Jake oradan nefret eder. Orada bir delik olduğunu belirtir. Orada çamaşırlar yıkanır. Temizlik ve su... Su, duyguları temsil eder. Jake’in anne ve babası ve değişik yaşlarına gider ve geri gelir... Kız arkadaşına ve kendisine  yapılan eleştirilerden Jake hiç memnun olmaz. Annesi biraz daha oğluna düşkün gözükmektedir, babası ile daha da mesafeli olan Jake oldukça gergindir. Bu ilginç senaryodan çıkabilecek sonuçlardan biri Jake ile kız arkadaşının aynı kişi olduğudur. Çocukluk fotoğraflarından birinde kız arkadaşı da kendi fotoğrafının orada ne aradığını sorar.

Aynı zamanda Jake ile hademe de aynı kişidir. Çamaşır makinesinin içindeki kıyafetler hademenin kıyafetleridir. Tüm film, Jake’in hayal ettiği geçmişi ve kafasının içinde bitirmeye çalıştığı meselelerdir. Olan olaylar, gerçekleşmeyen hayaller... İç dünyasına ve geçmişe yolculuk ettikçe, bu durumdan rahatsız olan gardiyanlar yolculuğa devam edilmemesi konusunda mesajlar verirler. Bu kapı tutuculardan daha sonrasında ise acı çekmiş, dışlanmış travmatik parçalar ortaya çıkmaya başlar. Dondurmacıdaki kızın ellerindeki yaralar ile Jake’in yaraları aynıdır.

Jack’in onaylanmaya ve görülmeye ihtiyacı vardır. Kız arkadaşı onun bu ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan yanını simgeler. Merdivenlerden derine indikçe sorunun daha da derinde olduğunu fark eder. Anne ve babasının etkisinde, okulunun etkisinde kaldığı ve bu ortamda hayatta kalmak üzere oluşturduğu duygu ve düşünceler yığınıdır Jack... Onlara karşı sesini çıkartamamış “iyi çocuktur”... Hayatı boyunca umut etmiş ancak hep hayal kırıklığına uğramıştır. Hayatında yaptığı yanlışlar için kendini eleştirmektedir. Artık yüzleşme vakti gelmiştir. Geçmişte ne olursa olsun artık güvendedir...

“Evrende tarafsız gerçeklik yoktur. Herkesin bakış açısına göre kendi gerçekliği vardır. Bu filtreler geçmiş deneyimleri ile koşullanmıştır. Zamanda ilerlemiyoruz, zaman bizim üzerimizden geçiyor.”

“Bu kadar az insanın ölmeden önce ruhuna sahip olması üzücü. Emerson, der ki – İnsanda nadir görünen şey özgün eylemdir – Bu, çok doğru.Çoğu kişi aslında başkasıdır. Düşünceleri, başkasının fikirleridir.Yaşamları taklit arzularıysa birer alıntıdır.”