Bu gerçeklikte bildiğimiz üç boyutta yaşıyoruz ve bu boyutta
zaman için de yolculuk ediyoruz. Çoğu zaman bir seçim yaptığımızda geri dönüş
olmuyor. Bu sebeple de seçim yapmak bizim zihnimiz için oldukça çelişkili ve
zor bir durum haline gelebiliyor. Hayatımıza baktığımızda ise ya onu yapsaydım,
ya bunu seçseydik deyip hayaller kuruyoruz. Geçmiş deneyimlerimizle gelecek
hakkında tahminlerde bulunmaya ve daha iyi seçimler yapmaya çalışıyoruz.
Ancak geçmişe baktığımızda hayatımızla ilgili ne kadar az şey
tahmin edebildiğimizi görürüz. Çok ilginç ayrıntılar bizim hayatımızın rotasını
belirlemiştir. Sanki dalgaların üzerinde hareket eder gibiyizdir. Kimisi
dalgaların etkisi ile savrulur, kimisi sörf tahtasında keyfini sürer
dalgaların... Direnmek kontrol etmek mümkün değildir.
Ya peki kuantum fizikçilerinin teorilerindeki gibi paralel evrenler varsa, her seçimde başka muhtemel yaşamlar yaşanıyorsa... Hem
evlendiysek, hem de bekar kalmışsak, hem memleketinde kalıp hem de yurt dışında
çalışsaydık... En ilginç olabilecek durum ise geleceği gerçekten görebilmek
olurdu. O zaman doğru seçimleri yapabilir miydik?
Mr. Nobody
filminin kahramanı Nemo, gelecekten
bazı olayları görebilen ilginç bir çocuktur. İlk ciddi seçimini annesi evi terk
edip yurt dışına giderken yaşar... Artık 117 yaşına geçmiş Nemo dünyada kalan
son ölümlüdür. Onunla röportaj yapmaya gelen gazeteciye geçmişte yaptığı çok
boyutlu seçimleri ve muhtemel hayat versiyonlarını anlatır.
“Ölmekten korkmuyorum. Korkarım, yeteri kadar yaşamadım. Her okulun kara tahtasına yazılmalı: Hayat bir oyun alanıdır – başka bir şey değil”
Seçimler
Filmin genel teması seçimlerin hepsinin doğru olacağı, her
şey kötü gibi gözükse de, her şeyin sonunda olacağına varması... Hayat bir oyun, hedefi olmayan bir oyun. Sonsuz seçimlerin mümkün olduğu, ebedi güçler
tarafından yönlendirilen bir oyun... Seçim endişesi yaşamadan oynanırsa keyif
alınacak bir oyun...
Alan Watts’ın seçimlerle ilgili bakış açısı şu şekilde:
“Seçim, bir karara varmadan önce gösterilen tereddüttür.
Fikirsel bir sallantı anıdır. Yaptığımız şeyin doğru şekilde mi yapıldığı,
doğru şey mi olduğu konusunda sürekli bir şüphe içerisindeyizdir. Kendinden
emin olmadığını fark ettiysen, hiç şüphesiz hatalar yaparsın. Kendinden
eminsen, yaptığın tamamen yanlış olsa bile bu sana dokunmaz. Kendini bir bulut
veya dalga gibi hayal edersen, aslında ne yaparsan yap, asla hata
yapamayacağını fark edersin. Bu öz-güvenle, sezgilerine güvenmeyi öğrenirsin. Bu
farkındalıkla, seçmediğin yolu telafi etmeye çalışmadan, kendi varlığınla iyi
durumda olduğun bir noktaya ulaşacaksın ve kendi cesaretine güveneceksin.”
“Yaşanmış tüm bu hayatlar, doğru hayat... Her yol doğru yol... Her şey farklı şekilde olabilirdi ama taşıdığı anlam yine aynı olurdu.”
Aşk planın bir parçası
mıdır?
Aşık olan iki çiftin beyinlerinde belli aktiviteler oluşur;
hipotalamus etkili bir endorfin salınımı sağlar. Belki de bu üreyip hayatın
devamı için gerekli bir fiziksel katalizör gibidir... Filmde çiftlerin
birbirini nasıl seçtiğini sorguluyor; bilinmez bir koku mu, fiziksel özellikler
mi, annenin gözlerine benzer gözler mi, mutlu bir anı hatırlatan bir şey mi?..
Aslında her çift birbirini bir şekilde anlayan
kişilerdir. Benzer geçmişleri veya travmaları olan çiftler birbirini çeker...
Beraberce bu dönemi aşarlarsa geriye sadece saf sevgi kalacaktır...
Başımıza gelen olayların gerisine doğru gittiğimizde inanılmaz tesadüflerden oluşan bir olaylar zinciri ile karşı karşıya kalırız. Kendi seçimlerimiz de bunlara dahildir. Ya o gün yağmur yağmasaydı, ya onunla konuşmaya cesaret edemeseydik, ya treni kaçırsaydık... Her olay ve seçim sanki sonsuz olasılıkların oluşmasına imkan sağlayan geçitler gibidir. Nemo, annesi ile yaşayabilir veya babasıyla kalabilirdi... Üç farklı insanla evlenebilirdi. Filmde üç ayrı yaşantı da üç ayrı karakterde gibidir. Hepimiz her türlü şekilde davranabiliriz, özellikle de ilişkide olduğumuz dinamiklere bağlı olarak. Hepimiz birbirimizden etkilenir, insanlığın tüm suretini ihtiva ederiz. İnsanlığın yüz binlerce yıllar genlerle aktardığı tüm mirasa sahibiz... Kısıtlı da olsa özgür irademiz ancak tüm bu sistemi anlamak ve onunla uyumlu olmaktan geçer.
Başımıza gelen olayların gerisine doğru gittiğimizde inanılmaz tesadüflerden oluşan bir olaylar zinciri ile karşı karşıya kalırız. Kendi seçimlerimiz de bunlara dahildir. Ya o gün yağmur yağmasaydı, ya onunla konuşmaya cesaret edemeseydik, ya treni kaçırsaydık... Her olay ve seçim sanki sonsuz olasılıkların oluşmasına imkan sağlayan geçitler gibidir. Nemo, annesi ile yaşayabilir veya babasıyla kalabilirdi... Üç farklı insanla evlenebilirdi. Filmde üç ayrı yaşantı da üç ayrı karakterde gibidir. Hepimiz her türlü şekilde davranabiliriz, özellikle de ilişkide olduğumuz dinamiklere bağlı olarak. Hepimiz birbirimizden etkilenir, insanlığın tüm suretini ihtiva ederiz. İnsanlığın yüz binlerce yıllar genlerle aktardığı tüm mirasa sahibiz... Kısıtlı da olsa özgür irademiz ancak tüm bu sistemi anlamak ve onunla uyumlu olmaktan geçer.
Mr. Nobody
Mr. Nobody (Bay Hiç Kimse), ölümden sonra yaşama inanıyor
musunuz sorusuna şöyle cevap verir: “Ölümden sonra mı? Nasıl bu kadar var
olduğuna emin olabiliyorsun. Biz yokuz.” Her ne kadar filmin bir kurgusu da
olsa senarist ve yönetmen Jaco Van
Dormael, bu dünyadaki bedenle özdeşleştiğimiz yaşamı sorguluyor. Burada
olduğumuzdan, bedenin biz olduğundan, bildiğimiz doğum ve ölümden ne kadar
eminiz? Yoksa bir matriks veya matriksilerin içinde bize sunulan oyun veya
oyunların içinde roller mi alıyoruz? Yine geldik tek asıl araştırması gereken soruya? “ Gerçekten ben kimim?”
“Büyük patlamanın öncesinde ne vardı? Öncelikle şunu görmek gerekiyor ki, büyük patlamanın öncesi diye bir şey olamaz çünkü ondan önce zaman kavramı yoktu. Zaman evrenin genişlemesinin bir sonucudur. Fakat evrenin genişlemesi durduğu zaman ne olacak?”
Çok güzel bir filmdi. Filmin önemli noktalarını yansıtan bu yazı için sizi tebrik ediyorum.
YanıtlaSilÇok teşekkürler :)
SilAslında filmin sonuna doğru Nemo'nun söylediği birşey var yada Türkçe'ye öyle çevrildi bilmiyoruz. Yaratıcı'dan bahsediyor, biz yokuz diyor. Hayat bir oyun diyor. Hiçlikten hiç olmaktan bahsediyor. Aslında bunlar filmde verilen ince mesajlar. Ama bakış açısı çok önemli. Yorumlarken hayata bakış açısı, yaşanmışlıklar, değer yargıları, inançlar hespi birer etken.
YanıtlaSilBen filmi izlerken uzay-zaman-evrenin genişliği-hiçlik bu konulara dikkat ettim.
Dünyayı ve evreni düşünün siz evrende kendinizi nerde görüyorsunuz. Samanyolu galaksisinin dışına çıkın dünyayı görebilirmisiniz. Samanyolu galaksisinin evrendeki milyarlarca galaksiden biri olduğu biliniyor. Ama biz evrende nerdeyiz.
Uzun lafın ksısası evrende varız ama evreni düşününce yokuz. Evrene göre zerre dahil teşkil etmiyoruz.
Olay'a şöyle bakmak lazım hiçbirşey sebepsiz değildir. Bir yaratıcı'nın kudreti ile herşey olmakta. Evreni yaratan bir güç var. Biz evrene karşı değil o güce karşı bir hiçiz.
Neyse konu uzar gider.
Bu film çok ince ayarlanmış bir film. İnanın bu film çekilirken -ki dublaj birebirse- dini kaynaklardan yararlanılarak film konusu oluşturulmuş.
1. İslam inancında insan doğmadan önce ruh yaratılır ve ruhlar aleminde dünyadaki bedenine gönderileceği günü bekler.
"Filmde de çocuk doğmadan önce doğacağı günü bekliyordu"
2. İman'ın şartlarından biridir kadere iman ve her insan inandığı kaderini yaşar. Seçimlerde ve özgürüz Allah bizlere hür iarade vermiştir. Ama yapacağımız ve yapmayacağımız seçimin sonuçlarını Allah bilir biz bilmeyiz. Filmde de bu işlenmektedir.
3. Filmde çocuk dünya ya gelmeden önce şunu söylüyor biz diyor dünyaya gelmeden neler olacağını hep görürüz ama dünyaya inmeden bunlar bize unutturulur fakat bana unutturmadılar dünyaya öyle geldim diyor.
" Levh-i Mahfuz"
Daha uzatmayayım ama çok anlamlar içeren bir film çok iyi analiz edilmeli. Aşk filmi olsun, bilim kurgu filmi olsun veya şu bu tür film olsun diye çekilmiş bir film değil bence, derin anlamlar içeriyor.
Merhaba :)
SilFilmin yorumunu bilim kurgu veya aşk film şeklinde değerlendirmeniz ilginç. Film derin anlamlar içeriyor haklısınız. Bu sebeple bilim veya diğer dini inançlar olsun, yaratılışa farklı açılardan bakabiliriz. Temelinde konu aynı soruda son bulur? Biz kimiz? Birey-ego anlamında hiç kimse değiliz, sadece fiziksel boyut olarak değil...
Kanımca Sufizm'dekine benzer bir hiçliği konu alan filmin fragmanında "ne seçim yaparsan yap, bu doğru seçim olacaktır..." der.
Yoruma farklı bir bakış açısından baktığınız ve zaman ayırdığınız için teşekkür ederim.
Saygılarımla
Böyle bir blog sayfası açtığınız için ben teşekkür ederim.
SilÇalışmalarınızda başarlar.
Çok teşekkürler. Sevgiler :)
Sil