Zanaat bir işte ustalaşmaktır, sanat ise kişinin kendini
ifade edişidir. Bir çok durumda bir çok kendimizi sözlü olarak iyi ifade edemeyebiliriz.
Özellikle çocukken ailemizde bu hak bize verilmemişse veya biz kendimizi ifade
edecek cesareti kendimizde görmediğimizde... Bazen de ifade etmek etmek
istediğimiz kişiler ortada yoktur bile. Anne veya babamız yoktur, nadiren de
olsa ikisinin birden ortada olmadığı durumlar olabilir. Tıpkı karikatürist John Callahan’ın kaderinde olduğu gibi.
Gazetede karikatürler çizen Callahan hayat hikayesini konu alan bu film, ismini
onun en meşhur karikatürlerinden birinden almış.
Sanat ve mizah, kendimizi ifade etmenin en etkili
yollarından ikisidir. Özellikle bizim kültürümüzde mizahın etkisini fazlaca
görürüz. Callahan, babasını hiç bilmez; annesi de onu bebekken rahibelerin
yanına bırakır. İrlanda kökenli Amerika’lı öğretmen, kızıl saçlı annesi onu
istememiştir. İlerleyen yaşlarda kendini alkole teslim eden Callahan bir gece içkiyi
fazla kaçırır. En az onun kadar içen arkadaşı arabayı kullanırken bir direğe
çarpınca Callahan hayat boyu tekerlekli araba ile yaşamak zorunda kalacaktır.
Arkadaşı ise sadece birkaç sıyrıkla kurtulmuş ve onun yanına gelecek cesareti
gösterememiştir. Oysa artık hayat boyu birbirlerine bağlanmışlardır. Fail ve
kurban derinden bir bağ ile bağlanırlar. Bilseler de bilmeseler de olanlarda kendi
geçmişlerinin bir rolü vardır.
Tüm bu olaya diğer bir arkadaşı ilginç bir yorum yapar:
“O kaza onun hayatını kurtarır. Kaza olmasaydı alkolden ölecekti...”
“O kaza onun hayatını kurtarır. Kaza olmasaydı alkolden ölecekti...”
Gerçekten de kaza onun hayatını değiştirir, hastanede Anna ile tanışır ve daha sonra
alkolikler kulübünden fayda sağlar. Zor da olsa çizdiği karikatürler onun
kendini ifade ediş şekli olur. Daha sonra anlaşılacağı gibi Callahan sekiz
yaşındayken cinsel tacize uğramıştır. On iki yaşında alkol kullanmaya başlar.
21 yaşında da bahsedilen araba kazasını geçirir. 27 yaşında alkolü tamamen
bırakır, karikatürün yanında müzikle de uğraşır. 59 yaşında nefes zorluğu
çekerek bu dünyaya veda eder. Tüm sıkıntılarının üzerinden bir parça üstesinden
geldiğinde sanat ona hediye gibidir.
Belki de tüm çabası yeterli olmamıştır. Anne demek hayat
demektir, nefestir, candır. Annesine olan öfkesi aşikar ve normaldir...
Hastalığı da sanki hayatının ilk dönemine dayanmaktadır...
Hayatımız hep kendimizi ifade etmeye çalışmakla geçmez mi zaten. Bazen biz ifade edemeyiz, bazen karşı taraf anlamaz bizi. En çok da ailelerimize ifade etmek isteriz kendimizi. Güzel bir film olduğunu düşündüm yazınızı okuyunca, izlemek isterim. Teşekkürler..
YanıtlaSilYorum için teşekkürler. :) Osho der ki: "üç şey bir bizi köleleştirir; onaylanma, sevilme ve takdir edilme ihtiyacı..." Zamanında kendimizi ifade edememişsek, bu ihtiyaçlardan biri derine bizi yönetiyor olması yüksek ihtimaldir. Bu aşamada aile dinamiklerimize bakıp bu durumu keşfetmeliyiz.
Sil