Henüz 18 yaşına girmişti, medeniyetin beşiği denilen Avrupa’nın
göbeğinde yaşayan Pakistan’lı bir ailenin üyesiydi. Güzel bir genç kız olmuştu.
İkiz erkek kardeşi ve ufak kız kardeşi evde onun en yakınlarıydı. Okuldaki
arkadaşları ile ailesinin gelenekleri arasında bocalamıyor değildi.
Sevgilisinden hamile kalmış, ne yapacağını bilemiyordu. Sevgilisi ondan daha da
çocuktu. Yine sırrını kardeşi ile paylaşıyordu. Paylaşsa da her şeyi tek başına
yaşıyor, tek başına yükleniyordu sorumlulukları...
Çıkmazdaydı; ailesi öğrenirse dünya başlarına yıkılırdı.
Evlenmeden olacak bir çocuğa kimsenin tahammülü olmazdı. Onu yaratan sadece iki
insan mıydı? Bir türlü karar veremiyordu. Bambaşka bir dünyanın içerisinde
fanusta yaşıyorlardı sanki. Ailesini seviyor, onların kurallarına uymaya
çalışıyordu, öte yandan içinde arkadaşları ile kurduğu iletişim ve medeniyet
onun içindeki çelişkileri artırıyordu.
Onun ailesinde, teknoloji görücü usulü evlilikleri online
olarak yapmayı imkanlı kılıyordu. İnanamıyordu üç tane Pakistan’lı gencin
fotoğrafından evleneceği ve belki de çocuk sahibi olacak kişiyi belirleyecekti.
İtiraz etmeye çalışıyordu, ancak ailesi çok netti. Herkes öyle yapmıştı,
kendisi de öyle yapmak durumundaydı. Aileye karşı gelmek onları üzmek ve
utandırmak demekti. Hiç vicdanı yok muydu? Nasıl bir vicdan diye düşündü kendi
kendine... Kör Vicdan...
Ailenin gelenek ve göreneklerine göre hareket etmek ve
etmeyi de cezalandırmak... Önce göz dağı vermek, sonra gerekirse canını almak;
aileye leke sürülmesini önlemek. Kızlarının sevdiği bir adamla evlenmesindense,
ailenin kendi kızlarının faili olması daha gurur vericiydi. Nasıl bir vicdandı
bu? Aileye ait olma güdüsü çok güçlüydü. Tüm bireyleri kör edebilecek kadar
güçlüydü bu duygu... Onların birbirine bağlayan gücün sevgi yerine kurallar
olduğunu sanıyorlardı artık. Sevecenlik yerine, merhamet yerine, katı örf ve
adetler uygulanıyordu.
Önce kabul etti, uzaktan bir nikah ile yüzük bir taktı;
süratle giriyordu bilinen hapishanenin içerisine... Canına tak etti ve kaçmaya
karar verdi. Babası kalp krizi geçirdi, kızının mutluluğundan ziyade onun
ailenin namusu ile kendini feda edecekti neredeyse. Bir tek evrakları evde
kalmıştı, geri dönüp alması gerekiyordu Zehra’nın... İşte o anda olan oldu, en
sevdiği, en çok güvendiği kişi körleşmişti. Bir yandan ona sarılırken diğer
yandan onun canına kıyıyordu...
Filmi o kadar güzel anlatmışsınız ki, konunu körlüğünü aydınlatıp cazip hala dönüştürmüşsünüz. Eforunuz takdirlik.
YanıtlaSilYorumunuz için teşekkür ederim. Mutlu yıllar.
Sil