Çocukluğunu hatırlıyordu. Ailesinin tek kızıydı. Çocukken
herkesin sevgisi ve ilgisi onun üzerindeydi. Havada uçuşan köpük balonların
peşinden gider, boyama yapmaya bayılırdı. Neşe onun doğasında vardı. En büyük
hayali ise tek boynuzlu bir ata sahip olmaktı. Ailesi onun bu istediğini
reddetmek durumunda kaldıklarında hayal kırıklığına uğramıştı.
Yaşı büyümüş, çalışma zamanı gelmişti. Halen onunla arkadaş
gibi olmaya çalışan anne ve babasının yanında yaşıyordu. Anne ve babasının onu
başkaları ile kıyaslamasından bıkıp usanmıştı. Ayrıca onların bu arkadaş
tavırları hiç de hoşuna gitmiyordu. Evde anne ve babasına ihtiyacı vardı,
arkadaşa değil... Resim kursu almış, ancak tuvalin dışına taşan boyama stili
ile hemen dışlanmıştı. Her zaman kendini başarısız hissediyordu. Artık hiç bir şey yapmak istemiyordu. Bütün gün
televizyonun başında otururken bir iş ilanı dikkatini çekti. Tam anne ve
babasının takdir edebileceği bir işe benziyordu.
Ertesi sabah iş kıyafetlerini giydi, greyfurt suyu ve kutu
kutu pense... Fotokopi çekerek başladığı ilk iş gününde şirketin başkan
yardımcısı ile tanıştı. Duygusuz gibi olan bu adam ilginç bir şekilde firmanın
tek düzeliğinden ve yaratıcı bir iş çıkaramamaktan bunalmıştı. Onlarca kişinin
kutu kutu bölünmüş masalarda oturması ve cansız renkler giyerek iş yapmasını
yadırgamıştı ama bir işi vardı en azından. İşte tam o sırada ilginç kartlar
almaya başladı. “Dükkan” isimli bir
yerden gelen mesajlardı bunlar. Merakına yenik düştü ve dükkana gitti. Oradaki
ilginç satıcı ona tek boynuzlu bir at vadediyordu! Ancak koşullar vardı.
Önce bir ev yapması gerekiyordu. Bu ev belki de ona yaşaması
gereken evi simgeliyordu. Artık yetişkindi; kendisi de biliyordu ki anne ve
babasının evinde daima çocuk olacaktı. İş yerinde ise işler yolunda gibiydi.
Onu kıskanan çalışanlar hariç... Bakan yardımcısı ondan yeni bir elektrikli
süpürge tasarlamasını istedi. Renk cümbüşü bir çizimden sonra kendini toparladı
ve kendine kareli bir defter aldı. İş ciddi bir şeydi; çizgilerin içinde
kalması gerektiğini düşündü.
Boynuzlu at için gereken ikinci görev kalbini sevgi ile
doldurmaktı. “Kalbindeki nefret onunki
için bir hançer olabilir”demişti satıcı. Evde de aile ile de ilişkilerinde
aynı durum geçerli olmalıydı. Çok kolay gibi görünen bu görev için biraz derine
inmesi gerektiğini anlamıştı. Hem tasarım konusunda hem de verilen görevlerde
hayal kırıklığına uğramaya başladığında en büyük kaynağı devreye girdi:
Annesi...
“Yapabileceğin en
yetişkince şey önemsediğin şeylerde başarısız olmaktır” dedi annesi. Bu
onun en iyi yaptığı işti. Yeniden şarj olmuş gibiydi. Zihnini dinlemeyi bıraktı
ve içindeki yaratıcılığı dinlemeye karar verdi. Onun elektrikli süpürgesi
insanların içindeki korkuları ve endişeleri süpürecekti...
Artık kendini tek boynuzlu bir at gibi hissediyordu; masum,
saf ve ilahi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder