İnsanlık beyni anlamaya devam ediyor. Nörobilim ilerledikçe,
insan davranışları, hormonlar, tepkilerimiz açıklanabilir hale geliyor. Oysa bu
buluşların sonuçlarını ispatlayan deneylerde her zaman denekleri %70 veya daha
fazlası o davranışı gösterir. Asla %100 değil... Bunun cevabı bizler beynimizin
sayesinde otomatik pilotta yaşarken, bazen devreye girip, beyinden fırlayan
tepkiyi veto edip başka türlü davranma özgürlüğüne sahibiz. Çünkü bir bilince
sahibiz. Öyle değil mi? Peki bilinç nedir?
Bilincin tanımı kendini bilmektir. Kendini bilmek ise ne
olmadığını anlamakla başlar. Taktığımız tüm maskeleri görmek. Bunlar çocukken
hayatta kalmak için oluşturduğumuz savunma mekanizmaları. Tanrı, görmenin ta
kendisidir. Her şeye her an şahit ol. Şahit olmaya başladığında gözlediğin “ben”
ayrıdır. Giderek duygu ve düşünceler gelip gitmeye başlar. Onları
sahiplenmediğinde, beslemediğinde zayıflamaya başlarlar. Düşünce devamlı
değildir. Zihni oluşturan duygu ve düşünceler devamlı değildir. Kesik kesik ve
çelişkilidir. Özden bağımsız bir şekilde ortaya çıkar. Düşünce geçmişin bir
tepkisidir. Hafızadaki bilgi ve deneyimlere dayanarak bedeni hayatta tutmak ve
keyifli hormonları üretmeye odaklanmıştır. Hedef odaklı beyin dopamin, sosyal
statüye odaklı zihin testeron ve serotonin, insan bağlarına düşkün zihin
oksitosin bağımlıdır. Sürücü koltuğundan kalmak istemeyen zihin kendi
varlığını kurmak ister. En büyük silahı düşüncedir. Bedenimizin hiç bir parçası
ile bu kadar özdeşleşmeyiz. “Düşünüyorum” deriz.. Öte yandan “elim kaşınıyor”
deriz... Kendimizi ve eli ayırırız. Duygu ve düşünceleri kendimizden genellikle
ayırmayız.
Düşünce sürekli bir “ben” yanılsaması ortaya çıkartır.
Gözlersen, gözlediğinden ayrı olursun. Ben gözleniyorsa ve düşünceler sürekli
değilse, yıllarca inandığın “ben” yok olur. Ben’in gerçekten var olduğunu ispat
edemezsiniz. “Ben bedenim diyebilirsiniz.”
Beden fiziksel olarak %99’u boşluktan oluşan enerji ve ilişkiler sistemidir.
Bedende madde dediğimiz ne varsa toplayıp bir kutuya koyarsak içinde ancak bir
toplu iğne başı görürüz, belki onu da göremeyiz. Kuantum fizikçilerinin
sözlüğünde “madde” kelimesi
kaldırılmıştır. Diğer bir açıdan bakarsak beden her 7 senede bir tüm hücreleri
yenilenir. 7 sene sonra şu andaki hücrelerden hiç bir kalmaz. Devamlı bir
fiziksel varlık olduğumuzu bize anılarımız söyler. Bugün hafızanız silinse kim
olurdunuz? Tüm bu sorulara ilk tepki elbette zihinden gelir. Ben’in gerçekten olmadığı gerçeği ona çok zor
gelecektir. Mimar inşa ettiği binayı yıkmak istemez. Hemen restorasyona gider
ve bilge veya ulvi bir ben ile gözleyeni ikan eder. Bu artık harika bir
yanılsamadır. Kim güzel bir rüyadan uyanmak istemez? Ancak rüya yine rüyadır.
Bu aşama ilkinden de zordur. “Tamam, pes
ettim, beni yakaladın. Sen harikasın ve bilgesin. Seçilmiş kişisin.” der...
Artık keşfedilecek bir konunun bile farkında olmadan keyifli bir şekilde
uyumaya devam ederiz. Oysa her rüyada ikilik vardır. Zıtlıklar, iniş çıkışlar
olmadan o senaryo onaylanmaz.
Ancak uyanıklık hali ortaya çıkarsa, kelimelerin gerekmediği
huzurlu ve kalıcı bir durum ortaya çıkar. Bir zamanlar bebekken bildiğimizi
hatırla zamanı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder