“Her şeye sahip bir sürü insan. Hiçbir şeye sahip olmaktan farksız. Senin toplumun sana sahip oldukların kadar değer veriyor. Bizimki ise hibe ettiklerin kadar.”
Çocukken seyrettiğimiz kovboy filmlerinde genelde kovboylar
yani beyazlar iyi adamlar, Kızılderili olan kabilelerde vahşi ve korkutucudur.
İnsanların kafa derilerini yüzer, devamlı ölüm saçarlar. Medya yaygın bir
şekilde toplumları farklı yönlerde şartlandırmıştır. Oysa ki gerçek şudur; yüz binlerce
yıldır Amerika’da yaşayan insan kavimlerinin topraklarına zorla el koyan Avrupa
kökenli beyaz ırk, kendi aralarında da yeteri kadar savaştıktan sonra karma bir
millet oluşturur. Azınlıklar dışlanırken, en büyük ayrımcılık yerli halkalara
yapılır. Çoğunluğu doğa ile uyumlu yaşayan bu kavimler daha sonra ne
yapacaklarını şaşırır. Kesin veriler olmasa da, tarihçiler 300 yılda yaklaşık
300 milyon kişinin öldürüldüğünü tahmin ediyorlar. Bu da toplam nüfusun %97’sini
temsil ediyor.
Woman Walks Ahead isimli
filmde yerlilerin resimlerini çizmek için yerli bir kabile şefi ile yakınlaşan
ressamın hikayesini konu alıyor. Gerçek olaylardan esinlenilmiş filmde asıl
hikaye ise Kızılderili ırkların yaşam alanlarının gasp edilmesi ve bu halkın
çaresiz bir şekilde kendilerini savunmaya çalışmaları... Catherine Weldon’ın resimleri halen sergilenmektedir.
Şimdilerde ise dışlanan Kızılderili kültürü, öğretileri ile,
ruhsallıkları ile, doğa ile uyumları ile kıymet kazanmaya ve temsil edilmeye
başlandı. Onlara göre toprağın sahibi yoktur, hayvan öldürseler bile bunu hem
yeteri kadar hem de büyük bir saygı ile yaparlar. Daha fazlanın daha az
olduğunun farkındadırlar.
“Beyaz adam geldiğinden beri, sabanlarıyla çayırlarımızı mahvetmesinden bu yana toprağımız toza dönüştü. O tozun içinde atalarımızın bedeni var. Ne zaman rüzgar esse kahramanlarımızı vuruyor yüzümüze. Diplomatlarımızı. Doktorlarımızı. Rahiplerimizi. Ölmüş çocuklarımızı. Büyük Ruh toz bulutundan sesleniyor bize; hiçbir toprak parçasını satamazsınız. Çünkü toprak Tanrı’nın malıdır. Bu insanlara evlerine geri dönmelerini ve toprağa artık zarar vermemelerini söylemeliyiz. Yeter! Yeter!”
Tüm şiddete karşı şiddet vermek zorunda kalan halklar,
düşmanlarına benzemeye başladı. Bu kısır döngü yıkımlarla sonuçlandır. Düşmanlarıyla
savaşa savaşa düşmanları gibi oldular... En sonunda da çoğu alkole merak saldı.
Artık onların yeniden su yüzüne çıkma zamanı geldi; bilgelikleriyle, sevgi ve
saygı dolu bakış açılarıyla...
çok güzel bende sayfama bekliyorum
YanıtlaSilwww.rnkync.blogspot. com.tr
sevgiler
Teşekkürler. elbette :)
SilBeyaz adam ne çok sömürmüş kendinden olmayanı. Yaptığı vahşet dünyanın her yerinde örneklerle dolu. Çok güzel anlatmışsınız.
YanıtlaSilÇok teşekkürler...
SilÇok güzel yazmışsın gerçekten, teşekkürler filmi önerdiğin için. İzlemeli :).
YanıtlaSilÇok teşekkürler...
SilBury my heart at wounded knee (Kalbimi oraya gömün) izlemenizi tavsiye ederim.
YanıtlaSilİzlenecekler listesine alındı. Teşekkürler.
SilYüz binlerce yıl biraz abartı olmuş ama film az da olsa gerçekleri yansıtmış.
YanıtlaSilYorum için teşekkürler. Binlerce yıldır olan uygarlıkların geçmişleri yüzbinları mutlaka bulacaktır. Bu bir tahmin elbette ancak insanlık tarihinin 300,000 sene olduğu öngörülüyor. Amerika kıtasına Bering boğazı donduğunda yürüyerek geçen insanlar bunu çok eski dönemlerde başarmış olabilir. :)
Sil