26 Temmuz 2018 Perşembe

AndOver


Her insanda yaklaşık yirmi iki bin gen bulunuyor. Bunlar anne ve babamızdan karışarak bedenimize aktarılıyor. Tüm bu genlerdeki kodlar vücudumuzu oluşturan hücrelerin yapı taşları olan proteinleri oluşturmak üzere kullanılıyor. Hem her insanda olan benzer özellikleri taşıyoruz, hem de kimseye benzemeyen özelliklere de sahip oluyoruz. Nesilden nesle aktarılan genlerin yanı sıra, mutasyon sayesinde tamamen aynı olmayan bedenlere sahip oluyoruz. Genler, hem benzerlikleri hem de farklılıkları açıklıyor. Bedenimizden, mizacımızdan, cinsiyetimizden, eğilimlerimizden genler sorumluysa, genleri değiştirmek ile insanı değiştirebilir miyiz? Koyunları klonladığımız gibi insanları da klonlayabilir miyiz? Ortaya çıkan kopya o insanın aynısı olur mu?

Andover isimli film evlendikten kısa bir süre sonra karısının ölümü ile yıkılan bir genetikçiyi konu alıyor. Eşi ile bir türlü vedalaşamayan Adam, eşinin evde kalan saçlarından kopyalar üreterek onu yeniden hayat getirmeye çalışır. Bir çok kopya yapar ancak bir türlü aradığı eşini bulamaz... Ona yardım eden asistanı ise Adam'a ilgi duymaktadır. Eşinin kaybı belki de Adam için farklı bir bakış açısı kazandıracaktır. Sadece bir kişiye sahip olmak yerine sevginin, hayatının keyfini sürecek, hayatı akışı ile kabul edecektir.


Genlerde hastalıklar, eğilimler, davranışlar gibi bedene ait tüm bilgiler varsa, neden aynı kadını elde edemiyor? Neden tek yumurta ikizleri aynı ailede büyümelerine ve benzer bir çevrede yaşamalarına rağmen aralarında benzemeyen yönler oluyor? Çünkü biz sadece bedenden ibaret değiliz. Batı zihniyeti her problemin basit bir çözümünü arıyor. Beynini değiştir, genleri değiştir, hayatın değişsin... Bazı alanlarda doğruluk payı olsa da, zihnin, bedenin ötesine bakmak gerekiyor. Bedene hayat veren, her ne kadar belli bir kader, yazgı veya gen paketi ile gelse, özgür iradesi ile bu kaderin değişmesi mümkün. Epigenetik biliminin ispatladığı gibi, duygu-düşünce ve temel inançlarımız değiştiği zaman genler de açık veya kapalı hale gelebiliyor. Yüzeydeki duygu, düşüncelerin kaynağı ise bilinç dışı ve onu da etkileyen kolektif bilinç-dışı: Ebeveynlerimiz, atalarımız, etnik kökenimiz, ana-vatanımız...

İşte hayatımıza geçtiğimiz olaylar, hastalıklar ve kişilerin ardında bizden daha öte bir sistem var. Bu sistemi anladığımızda dolaylı bir şekilde özgürlük ortaya çıkmaya başlar.
“(Hayatı) Akışına bırakman gerekir, çok zorlarsan parçalanır.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder