Bazılarımızın çocuklukları zor geçmiştir. Hatta bunun temel
sebeplerinden biri ebeveynlerinin davranışları olabilir. Bizi korumak ve
büyütmekten sorumlu olan ve sevdiğimiz anne ve babamızın bize isteyerek veya
istemeyerek zarar vermesi çocukluk halimizi ikilemde bırakır. Çocukluk
döneminde kendimizi savunabilecek fiziki ve ruhsal güce sahip olmadığımızdan
dolayı, beyin travmatik olaylar karşısında bedeni korumaya alırken, karşılığında
bir hayatta kalma parçası yaratır. Bu parça güçlü, inatçı, yardımsever,
komedyen veya inkar eden bir şekilde ortaya çıkabilir.
The Glass Castle filminin
kahramanı Jeannette, sorumsuz anne ve
babanın en büyük kızları... Küçük yaştan itibaren iki kardeşine göz kulak
olurken yemekleri de genellikle Jeannette yapmaktadır. O da çoğu küçük kız gibi
babasına hayrandır. Onun söylediklerine inanır ve yapacağı evin hayallerini
kurar. Oysa gerçekte oradan oraya savrulup dururlar, babasının doğru dürüst bir
işi yoktur, annesi de evde devamlı resim yapıp çocukları ile fazla
ilgilenmemektedir.
Jeannette ise artık büyümüş ve şık giyinen bir yetişkin
olmuştur. Finans sektöründe çalışan nişanlısının ailesine kendi ebeveynleri
hakkında yalanlar söyleyerek onları saklamaktadır. Ailesinden ve geçmişinden
utanmaktadır. Onları reddedip kendine bam başka bir hayat kurmaya çalışır.
Derken bir gün anne ve babası ile nişanlısının ailesi tanışır. Babası da damat
adayını beğenmez; ona göre nişanlısı yaşam dolu değildir. Babası mevcut sisteme
karşı gelmiş ve değişik bir özgürlük anlayışı ile yaşamıştır.
“Zengin insanlar şık apartmanlarda yaşar. O kadar meşgullerdir ki yıldızları görmezler. Doğru düzgün hiç bir yere gidemezler.”
Jeannette tüm bunları yaşarken, çocukluğunu ve gençliğini
hatırlar. Babasının ona yüzme öğretmek için defalarca suyun içine atışını,
yemek yaparken elbisesinin alev alıp derisinin yanmasını, babasının alkolik
olduğu dönemleri, evde aç kaldıkları günleri...
Babasının bu davranışlarının ardında yatan aile dinamikleri
ise, babaanne ve dede ile geçirdikleri vakitte gizlidir. Babaanne son derece
baskın, sevgisiz, şiddet dolu bir kadındır. Dede de bir o kadar suskun... Hatta
Jeannette, babaannesini erkek kardeşini taciz ederken yakalar ve onu korur.
Babasının da aynı kaderi yaşadığından şüphelenir. Dolayısıyla baba da kendi
ebeveynlerinden fazla bir şey alamamıştır. Kendince elinden gelenin en iyisini
yapmıştır.
Tüm bunlar, babasını temize çıkarmaz ancak Jeannette, hayatı
boyunca yaşadıklarının ona özel deneyimler olduğunu ve kazançlarını fark
ettiğinde kendini çok şanslı görmeye başlar. Babasının ona verdiği öğütleri
hala hatırlamaktadır:
“Bütün canavarlar aynıdır. İnsanları korkutmayı severler, ama onlara korkusuzca bakarsan kuyruklarını kıstırıp kaçacaklar.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder