İnsanlık tarım ağırlıklı hayatı bırakıp endüstriyel devrimle
ortaya çıkan devasa firmalar için çalışmaya başladığından beri önemli bir
önemli bir problem karşı karşıya... Rekabetin artması ile sıkıntı büyümeye
devam ediyor:
Çalışanların çok büyük bir çoğunluğu iş yerinde mutsuz, tatminsiz ve stres altında...
Bu mutsuzluk ve stresin altındaki sebepler ne olabilir? Daha
mutlu ve huzurlu bir çalışma hayatı için çalışan ve işverenlere – liderlere –
düşen anlayış ve davranışlar neler olabilir?
Şirketler ve
Kabileler
İnsan davranışlarını anlamak için evrim sürecini anlamak
gerekiyor. Duygu ve düşüncelerimizin, alışkanlıklarımızın kaynağı olan beynimiz,
yaklaşık 300,000 yıllık kıtlık ve tehlike dolu bir ortamın hakim olduğu bir
dünyada yaşamak için yoğrulmuş bir yapıya sahip. Beynimizin en genç kısmı olan
Neo Korteks bile yaklaşık bildiğimiz tarihten çok daha yaşlı... Güvensiz bir
ortam da ise devreye giren kısımlar beynimizin daha yaşlı parçaları olan Limbik
Sistem ve Sürüngen Beyin... Amaçları ise bedeni hayatta tutmak. Güvensiz bir iş
ortamında devreye mantık veya sağduyudan ziyade duygularımız girmesinin sebebi
tamamen biyolojiktir.
Öte yandan, bireysel olarak hayatta kalma şansı az olan
ilkel insan, ancak kabile halinde yaşayarak hayatta kalmış. Bu sebeple, kolektif
çalışma ve bir kabileye ait olmak olmak
hayatta kalmak için en önemli iki faktör...
İlkel zamanların kabileleri, bugün kurumları ve ailelerini oluşturuyor.
Bugün için herhangi bir kurum, sadakat ve memnuniyet oranı
yüksek bir takım oluşturmayı hedefliyorsa, kabile dinamiklerini bilmek zorunda.
Kabileyi bir arada tutan ortak amaçları ve
o kabile içindeki değerler... Amaç ve
değerler ise kültürü oluşturuyor.
Öncelikle hem şirketler hem de çalışanlar gerçek amaçlarına bakmalı... Ortak
amaç, benzer değerler ile süslendiğinde enerjisi sınırsız bir takım çıkacaktır
ortaya!
Güçlü bir kabile liderinin özellikleri de, ebeveyn
özellikleri ile örtüşmelidir. Lider, yeri geldiğinde öğreten, gösteren, örnek
olan bir kişi olurken, yeri geldiğinde yetki veren, alan açan, sadece destek
olan ve en önemlisi – güven veren – birisi olmalıdır. Hiç bir ebeveyn işler
biraz kötü gidiyor diye çocuklarını evden atmayı aklına getirmez. Sorunları
beraberce çözmeye çalışır. Sonuç olarak, kendimizi güvende hissetmediğimiz bir
ortamda nasıl rahat hareket eder ve verimli olabiliriz? Nasıl yapılması
gerekenleri yapma, söylenmesi gerekenleri söyleme cesaretine sahip oluruz?
Lider sorunlarda gruptan ayrı ve farklı davranmadığında,
şirket içerisindeki dere-beylikleri de oluşmayacaktır. Güven ortamı söyleyerek
değil, yaparak ve olarak verilebilir... Bu bizim genlerimize kazınmış olan aidiyet ihtiyacımızı tatmin edecektir.
Başarı Tanımı
Kurumların ve hatta bizlerin başarı tanımını gözden
geçirmemiz önemli bir adımdır. Başarı – sonuç ne olursa olsun – bir amaç değil,
bir yan ürün olmalıdır. Güvenli bir ortamda, kendini ortak bir amaca adamış,
takım ait hisseden bir takım mutlu, sadık ve memnundur. Böyle bir takımın
başarısız olma şansı yoktur. Öte yandan benzer bir ilişki müşteriler ile de
kurulmalıdır. Müşteriler de şirketin nedenini anlarsa, o ürün kullanırlar. Başarı
sadece rakam ve unvan olursa, asıl yapılması gereken doğrular yerine kısa vadeli hedefleri tutturmak için her
şeyi yapabilecek insan ordusu yaratırız...
Öte yandan, şirketler büyüdükçe birbirinden pek da bir farkı
olmayan ürünler satmaya devam ettikçe, şirketin hayatta kalmasının tek kriteri
satış rakamları ve mümkün olan en düşük maliyettir. Maliyetin içinde ise
çalışanlar da vardır... Burada yapılan kısıntılar, mutsuzluğu, iş gücündeki
verimi düşürür ve kurum bir kısır döngüye girer...
Diğer bir önemli konu ise, kurumların devasa hale
gelmesidir. Çalışanların sayısı arttıkça soyutlama
problemi ortaya çıkar. Stalin
şöyle demiştir: “Bir kişinin ölüm trajedidir,
milyonların ölümü ise istatistiktir.” Ufak bir mağazada yıllardır çalışan
birini işten çıkarmak son derece zordur. Ancak sık sık kulağımızda gelen
haberleri hatırlayalım: “X firması global küçülme kararı aldı; çalışanların %10’u
işten çıkarılacak...” Bu haber bizi diğer hikaye kadar etkilemez... Çoğu zaman
%10, binlerce insan ve onların aileleri demektir...
İdeal olan her bir birimin insan sayısını 100-150 civarında
tutmaktır. Bu bir kabile için evrimsel olarak ortaya çıkmış, ideal aralıktır.
Aynı zaman bu rakam gerçekten herkesin birbirini tanıyıp oluşturabileceği
sosyal grup sayısı... Kurum bu rakamı aştığında ikinci bir kabilenin
oluşacağını ve ayrı bir şekilde yönetilmesi gerektiği göz önünde
bulundurulmalıdır.
İş Hayatı ve Bireysel
Sistemimiz
Bazen bakarız ve görürüz ki, hiç bir şirket veya
müdürlerimiz, iş arkadaşlarımız yukarıda anlatılan gibi tanımlara uymuyor ve
biz de sürekli iş değiştirmeye devam ediyoruz... Veya kendimizi çaresiz ve
mecbur hissedip, hiç istemediğimizde bir işte çalışmaya devam ediyoruz. İş
değiştirsek de, değiştirmesek de hep aynı kader bizi takip ediyor. Bu noktada
içe dönüp bakmalıyız. Dış dünyamız iç dünyamızın bir yansıması... Bu durum hep
özel hem de iş hayatımız için geçerli. Hepimiz dünyada geldiğimiz ailemiz ve onların
atalarının oluşturduğu sisteme bağlıyızdır. Bilsek bilmesek de çocukluğumuzdan
veya aile sistemimizden gelen dinamikleri iş ve özel hayatımızı etkiler. Psikolojik
olarak anne ve babamızdan özgürleşememiş bir çocuk gibiysek, bize çocuk gibi
davranacak kişileri hayatımıza çekiyor olabiliriz. Ailemizde kurtarılmaya
muhtaç biri varsa, biz de hep birine yardım etmek istiyor ve hatta yardım ve
hizmetin ağırlıklı olduğu işleri seçiyor olabiliriz...
Her ne kadar bu çalışmaları yapmak yüzeydeki hikayelerimizle
vedalaşmamızı gerektirse de, iyi haber şudur: Tüm bu dinamikleri fark etmek,
ve kalıcı bir anlayışla olanı kavramak, bizi bu etkilerden özgürleştirir.
Sonuç
İç dinamiklerimizi anladığımızda, gerçekten kim olduğumuzu
hatırlamaya başlarız. İşte bu aşamada sevdiğimiz, enerjimizin hiç azalmadığı
işleri yapma eğiliminde oluruz. Daha büyük bir sistemin bir parçası olarak,
keyif aldıklarımız bireysel olmaktan çıkmaya başlar. Kendiliğindenliğin hakim
olduğu bir kabilenin içerisinde bulabiliriz kendimizi... Hiç bir şeyi kişisel
algılamayan ve varsayımları bırakan berrak bir zihin ile hayatın keyfini huzur
içinde yaşamaya başlarız... Başarı ve diğer kriterler ise sadece bir mahsul
haline gelir; asıl olan yolculuğun kendisidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder