Uyanıyorlar, her gün sayıları artıyor...
Ay-çiçeklerinin hep beraber başlarını kaldırdıkları gibi başlarını kaldırıyorlar... Kim uyanıyor? Neye uyanıyorlar? Yoksa sadece uyanış mı?
80’li kuşak gayet iyi hatırlar; Iron Maiden’ın “2 Minutes to Midnight” şarkısı, dünyanın insanları yaşamayacağı bir hale gelmesine 2 dakika kaldığını gösteriyordu...
Ay-çiçeklerinin hep beraber başlarını kaldırdıkları gibi başlarını kaldırıyorlar... Kim uyanıyor? Neye uyanıyorlar? Yoksa sadece uyanış mı?
80’li kuşak gayet iyi hatırlar; Iron Maiden’ın “2 Minutes to Midnight” şarkısı, dünyanın insanları yaşamayacağı bir hale gelmesine 2 dakika kaldığını gösteriyordu...
1900’lu yıllara gelindiğinde tüm insanlık kendi içsel korkularından yarattıkları bir savaş durumundaydı. Birinci Dünya Savaşını takiben daha geniş çağlı olan ikincisi gerçekleşiyor ve ardından Soğuk Savaş ile nükleer silahlanma ile insan hayatına olan tehdit azami seviye çıkıyordu. Kutuplaşmanın, yargıların, ayrımcılığın
tavan yaptığı, bireysellik illüzyonu ile kendi sonunu hazırlıyordu insanlık...
Halen dünyanın belli yerlerinde terör ve savaş devam etse de, global ve büyük savaşlar yerine küreselleşmeye bırakıyor. Sınırlar daha şeffaf hale gelirken ticaret anlaşmaları halkları birbirlerine hiç olmadığı kadar yakın hale getiriyor... Böylece saat
geriye gitmeye başladı. Nesiller değişmeye, enerjileri yükselmeye başladı.
Etrafımıza baktığımızda birçok insan kendini kapana kısılmış
gibi hissediyor, halen yerel çatışmalar devam ediyor, kaynaklar tükeniyor,
işler azalıyor, ilişkiler yüzeyselleşiyor, komşuluk azalıyor, çevreye saygımız
azalıyor...
Bir kısmımız da sadece egoya teslim olmuş durumda: Para, ödül,
statü, unvan, ün, cinsellik ve güzellik mi peşindeler... Bu kişiler, kökeninde ölüm
korkusu olan egonun başkaları tarafından onaylanma ve var olma
çabası ile özdeşleşiyorlar.
Peki soru şu:
Biz kimiz? Hayatın amacı bu mu? Hayat bu mu? Tanrı gerçekten
var mı?
Her şeye sahibiz ancak içimizde yaşama neşesi yok mu?
Hiçbir şey sahip değiliz ve başkalarını mı suçluyoruz?
İçimizdeki boşluk hissi bir türlü yok olmuyor mu?
Birçok kişi bazen bir anda, bazen belli öğretilerle
(Budizim, Sufizim, Islam, Taoizm, Zen...) anlayışlarını geliştirip ne olduklarını sorguluyorlar. Bu yüzeysel bir sorgulama değil; içtenlikle ve derinlemesine yapılan bir sorgulama... Bazen belli bir sürecinden ardından gelen, bazen sanki sihirli değnek değmiş gibi bir anda gerçekleşen bir uyanış. Byron Katie (“Olanı Sevmek” kitabının yazarı) on yıllık
depresyonun ardından bir gün büyük bir neşe, coşku dolu bir farkındalıkla
uyanmış.
"Oluşunuzun merkezinde cevap vardır; kim olduğunuzu biliyorsunuz
ve ne istediğinizi biliyorsunuz." [Lao Tzu]
ve ne istediğinizi biliyorsunuz." [Lao Tzu]
Sufizm, “Mutlak Yaratıcı, O’nu kendi zatına ayna yapmıştır” der... Kur’an'ı Kerim'de de insanlık hakkında bilgiler var: “Tanrı insanı kendi suretinde yarattı. Böylece insan Tanrı suretinde yaratılmış
oldu.” “Biz Âdeme ruhumuzdan üfledik” (Hicr)
İncil’de ise şöyle der:
“…çünkü erkek Tanrı’nın benzeyişinde olup Tanrı’nın yüceliğini yansıtır...”
Birçok film veya kitap da bu tür farkındalıkları görmek
mümkün. The Perks of Being a Wallflower adlı
filmleri sözlerden biri “Şu anda hayattayız, ve bu anda yemin ederim ki biz
sonsuzuz.”
An’da olmak “Şimdi’nin Gücü”nün yazarı Eckhart Tolle’nin
üzerinde vurduğu bir kavramdır. 'Sadece olmak' ve olabileceğiniz tek zaman dilimi
olan Şimdi’de olmak sizi olduğunuz Ortak Bilinç’le bağlantıda tutacaktır.
Eckhart Tolle, Var Olmanın Gücün’de uyanış hakkında yazmış. Kendisi
bu kitabın yazılmayı istediğinden bahsediyor. Bilinç olduğunuz zaman, temel
inançlarımızdan, yargılarımızdan, tutunduğumuz duygu ve düşüncelerden (ki
geçmiş kökenli ve sınırlıdır) özgür olur ve yaratım gücümüzü kavuşuruz. Bu gücü
bize Yaradan vermiştir. Bu anlayış yerleştiğinde, ‘şans’, ‘tesadüf’, ‘rastlantı’, gibi sözcükleri artık fazla kullanmama başlarız.
İşte Tanrılar Okulu’nun
yazarı Stefano D’Anna:
“Adem’in işlediği günah
ölümcüldür, çünkü bu bir ‘zaman içine düşüştür’,
hipnotik hale gelen insanın, ölebileceği ‘inanışına’ düşüşü...
Artık insanın eve dönmesinin, uykusundan uyanmasının,
özbeöz hakkı olan “ölümsüzlük hakkını”
geri alması gerekiyor.”
hipnotik hale gelen insanın, ölebileceği ‘inanışına’ düşüşü...
Artık insanın eve dönmesinin, uykusundan uyanmasının,
özbeöz hakkı olan “ölümsüzlük hakkını”
geri alması gerekiyor.”
Bizler sadece bize verilen hayat planını takip ettik. Bu bir hata değil. Sadece derin bir uyku hali... Gördüğümüz harika bir rüya veya berbat bir kabus olabilir. Hiç fark etmez. Uyku uykudur. Ya uyanığızdır ya da rüya görmeye devam ediyoruzdur.
Evrenin Ruhu’nun
Kuantum Fizikçisi Fred Alan Wolf, “Hiçbir şey aslında hiçbir şey değil, fizikçilerin boşluk hali adını verdiği
değişken bir şeydir. Boşluk hali, köpükler çıkaran bir içecek gibi madde ve
enerji püskürtür. Bu yanıt, ruhun ortaya çıkışını da anlatıyor: Ruh da aynı
şekilde ortaya çıkar.”
Aralarında Jim Carrey, Eckhart Tolle ve Oprah’ın olduğu
Uyanış ile ilgili video tüylerinizi diken diken ediyor veya gözlerinizi yaşartıyorsa, bedeniniz uyanışa cevap veriyor demektir.
Biz bu beden ve zihin (dolayısıyla) ego değiliz. Bunları kullanabilir ama biz sonsuz varlıklarız... Öz veya ruhuz. Tüm maskeleri bıraktığımızda, kim olduğumuzu hatırlayacağız... İçimizde sahte olan ne varsa hepsinden kurtulduğumuzda geriye kalan sadece gerçek ve kalıcı olandır.
“Eğer tüm insanlığı uyandırmak istiyorsan, kendini uyandır; eğer dünyadaki ıstırabı yok etmek istiyorsanız, içinizdeki karanlığı ve olumsuzluğu yok et. Sahip olduğunuz en büyük armağan kendi dönüşümünüzdür.” [Lao Tzu]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder