Ne kadar uğraşsa babasının dikkatini çekemiyordu. Onun neden
bu kadar sessiz olduğunu ve hep eleştirdiğini anlayamıyordu. Yaptığı bir
hatanın ardından ağladığında da ona “Ağlamayı
kes, ağlamak hiç bir şeye çözüm olmaz” diyordu. Ona da kendi
annesi, annesine de kendi annesi söylemişti. Ne babaannesini tanımıştı, ne
babasının doğduğu ülkeye gitmişti. Hatta babasının ana dilini bile
konuşamıyordu.
Babasının ona tavırlarını eleştiriyor, babasının annesi ile olan
ilişkisini başarısız buluyordu. Belki sadece çocukları için sürdürülen bu
evliliğin yükünü taşıyordu hala. Kendi ilişkisinde ise veren taraf kendisiydi,
vermesine rağmen erkek arkadaşına muhtaç hissediyordu kendini. Terk edilmesi ise onun için tam bir yıkımdı. Babasından
alamadığını erkek arkadaşlarından da alamıyordu...
Artık babanın kendi anlatmasının zamanıydı. Eşiyle
boşandıktan sonra geçmişini gözden geçiren baba, yıllar önce sevdiği ancak
bırakmak zorunda kaldığı kadını görünce bir şeyler değişmeye başladı. Kızına artık
bilmesi gerekenleri anlatacaktı; köklerini, geldiği güzel vatanı ona
gösterecekti. Bir yaşında babasının kaybından sonra anne ile hayatı
sırtladıkları fabrikayı, babaannesinin ona öğütler verdiği tarlayı
gösterecekti. Karısıyla sadece annesinin ve kendi hayatını iyileştirmek için
evlendiğini itiraf edecekti. Amerika’ya gidecek maddi destek ancak ona
kayınpederi sağlayacaktı.
Zorlu hayatı onun duygularını kapatmasına ve sadece öğrendiği
yapmasına sebep olacaktı: “ağlamak hiç
bir şeye çözüm olmazdı...”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder