Yaklaşık otuz sene boyunca hapse mahkum olmuştu. Ailesinden ayrı
kalmış, işlediği suç ise herkesin eşit haklara sahip olması için mücadele
vermekti. Oğlu öldüğünde bile cenazesine katılmasına izin verilmedi. Dışarıda
ise siyahlara olan zulümler devam ediyordu. Nihayetinde hapisten çıktığında 71
yaşındaydı. İlk defa ülkesinde siyah tenli yerli halk oy kullanabiliyordu. 75
yaşında Devlet Başkanı olarak göreve geldi. Nereden başlayacaktı? Beyazlardan
intikam almak isteyen taraftarları, onun göreve gelmesiyle tedirgin olan
karşıtları vardı. Onun ismi Nelson Rolihlahla Mandela ya da kabile adıyla
Madiba’ydı.
Biliyordu ki, herkese gönlünde bir yer vermezse bu kan
davasına dönüşecek ve kısır döngü sürüp gidecekti. Bir ulusun medeniyet
seviyesi azınlıklarına gösterdiği saygıyla ölçülüyordu. Ekonomik sıkıntılar
altında farklı duygu yoğunluğuna sahip iki grup nasıl ortak bir payda da
birleştirebilirdi. Milli marşları konusunda bile aynı fikirde değillerdi. Onları
bir araya getirecek olan katalizör spor olabilirdi. Rugbi her ne kadar İngiliz
kaynaklı olsa da, oyuncuların biri hariç herkesin beyaz olduğu bir dal da olsa
Dünya Şampiyonasına ev sahipliği yapmak büyük bir fırsat mıydı?
Bir yandan iki grubun arasını iyileştirmeye çalışırken,
taraftarlarına şu mesajı veriyordu:
“Affetmek ruhunu özgür kılar. Korkuyu siler. Bu yüzden çok güçlüdür.”
“Affetmek ruhunu özgür kılar. Korkuyu siler. Bu yüzden çok güçlüdür.”
Takıma destek olmak için takım kaptanı Francois Pienaar ile iletişime geçti. Manevi destek vermek adına ona
öğütler veriyor, her takım oyuncunun ismini ezberliyordu. Onun liderlik
yetenekleri takım ruhunu da olumlu yönde etkiliyordu. Lakin kimse Güney Afrika
takımına çeyrek finalden ötesi için şans tanımıyordu. Yeni Zelanda takımı ise
tüm rakiplerini fark atarak yeniyordu.
Takım kaptanı Francois Pienaar için de bam başka bir
yolculuktu bu. Mandela’nın 27 yıl kaldığı küçücük odasını, yer yatağını
gördükçe onun kalbinin genişliğine anlam veremiyordu. İlk defa tüm Güney Afrika
için oynayacaklardı. Yerel dildeki marşlarını da ezberlemiş, takımı sırtlamaya
koyulmuştu.
“Ben, kaderimin efendisiyim, ruhumun kaptanıyım ben.”
Her şeyi yaptıktan sonra karşısındaki gücü ele geçirdiğinde merhamet beklemek ne çelişkili ve ucuz bir davranış! Ve klasik sporun birleştirici gücü... Morgan Freman ve Matt Damon gibi iki ustanın yer aldığı bir filmin vasat ya da vasat altı olma ihtimali yoktur tahminimce. Filmi kısa süre içerisinde izleyeceğim. Yazı için teşekkür ederim.
YanıtlaSilKimse merhamet beklemiyor, ancak olayın kan davasına dönüşmemesi için insanın herkese kalbinde bir yer vermesi önemlidir. Bu daha da önemli bir soruya doğru bir yolculuk başlatır: "Baştaki ayrımın sebebi nedir?"...
SilYusuf'un,kendisini kuyuya atan kardeşlerini affetmesidir aslında Mandela'nin yaptığı...ve insanlık için ne güzel bir ornekliktir...kötülüğe karşı iyilikle mukabele etmek...umarım en sevdiklerinizden başlarız önce affetmeye..
YanıtlaSilYorumunuz için teşekkürler. Sufizm ve Mevlana felsefesinde de vardır bu tarz yaklaşımlar.
Sil