“Eğer yeterince siyah değilsem ve yeterince beyaz değilsem, yeterince erkek değilsem, söyle bana, Tony, kimim ben?”
Her bireyin eşit derecede ait olma hakkı vardır. Ait olmak
hayatta kalmak ile eş-değerdir. Nereye ait olabiliriz? Öncelikle ailemize, etkin
kökenimize, geldiğimiz topraklara, yaşadığımız topluma... Oysa ayrımlar,
karşıtlıklar her zaman insanları ötekileştirmiştir. Amerika kıtasını işkal eden
Avrupa kökenli halk, daha sonra getirdikleri veya kendileri gelen bazı azınlık
grupları dışlamıştır. Bu kesimler ikinci sınıf vatandaş ve hatta köle olarak
nitelendirilmiştir. 1960’lı yıllarda Amerika’nın belli bölgelerinde ırkçılık
zirvededir. Çoğu mekana siyahlar kabul edilmez, hatta tuvaletleri bile ayrıdır.
Green Book isimli
film, azınlıkta olan iki gruptan, birbirleri ile hiç ilgisi olmayan iki insanın
kesişmesini konu almaktadır. Kahramanımız Tony,
İtalyan’dan gelen bir ailenin kuşaklardır Bronx’da yaşayan bir üyesidir.
Bir barda güvenlik görevlisi olarak çalışırken birden bire kendini işsiz
buluverir. Siyahi insanlara karşı son derece ön yargılıdır. Oysa karşısına
çıkan yeni iş fırsatı bu ön-yargısını sınayacaktır. Uzun bir turnede
şoförlüğünü yapacağı kişi Doktor lakaplı
siyahi bir piyanisttir. Dr. Don Shirley, daha
üç yaşında annesi sayesinde öğrendiği piyano sevdasını mesleğe çevirecektir.
Dokuz yaşında annesini kaybeden Shirley, Rusya’ya piyano eğitimi için kabul
edilen tek siyahi çocuktur. Muhtemelen babasından uzak bir şekilde büyüyen
Shirley erkeklere de ilgi duymaktadır.
Bu ilginç ikilinin yolculuğu ikisinin de hayatını
değiştirecektir. Dahi piyaniste sadece siyahi olduğu için ayrımcılık devam
ederken, Shirley’nin son derece nazik davranışları Tony’i çileden çıkarır. Tony
ona hayattan keyif almasını öğretirken, Shirley de Tony’nin karısına romantik
mektuplar yazmasına yardımcı olur. Her kilometrede ırkçılığın dozajı
artmaktadır. Tony, Shirley’nin neden böyle bir zahmete katlandığını anlamamaktadır.
Her çatışmayı şiddetle çözmeyi deneyen Tony, Shirley’nin mağrur duruşunu hiç
anlamaz. Shirley ile beraber çalan Rus Oleg
şöyle söyler:
“Dahi olmak yetmez, insanların kalplerini değiştirmek cesaret ister.”
Martin Luther King’in de tanıştığı Shirley, dışlanan
azınlığı sanatı ile temsil eder. Oysa kendi içinde son derece yalnızdır. Her
gece içmektedir. Zencilerin arasında da dışlanmaktadır. Gittikleri son yerde
çıkan olaylardan sonra Tony ve Shirley bir zenci barına gider ve belki de
Shirley’in yüzü uzun yıllardan sonra ilk defa güler. Ait olma duygusunu yeniden
hisseder.
Tony ile hayat boyunca arkadaş kalırlar. Uzun yıllar sonra
birbirlerine çok yakın zamanlarda ışık olup bu dünyaya veda ederler. Tony
sadece bir arkadaş değil, Shirley’e sanki bir baba olmuştur. Birbirlerine ters
düşen bu iki insanın hayatları karşılıklı olarak dönüşmüştür...
Tony: “Babam şöyle derdi. Ne yapıyorsan yap; %100 yap. Çalışıyorsan çalış. Gülüyorsan gül. Yemek yiyorsan, sanki yiyeceğin son yemekmiş gibi ye.”
Aktardığını filmi bir an evvel izlemek ve anlamak istedim.
YanıtlaSilBir çok dalda Oscar'a aday gösterilmiş film...
Sil