Hayatı zor başlamıştı. Babası yoktu. Annesi ise garsonluk
yaparak evi zar zor geçindiriyordu. Annesinin en büyük dileği kızının iyi bir
koca bulup kendisini kurtarmasıydı. Öyle de olmuştu. Her gün işe giden, geliri
yerinde bir kocası ve iki de çocuğu vardı. Küçük de olsa, hafta sonları mangal
yapılacak bir bahçeleri bile vardı. Her gün kocası gittikten sonra çocukları
hazırlıyor, evi temizliyor, yemek yapıyordu, çocukları okuldan geri alıyordu.
Güvenli, rutin bir hayatı vardı...
Oysa tüm sabit hayatın içinde bir yanı ölü gibiydi.
Kocasının görevmiş gibi onunla – o yokmuş gibi – beraber olması onun canını
yakıyordu. Gözlerinden süzülen göz yaşlarını kimse görmüyordu. Öte yandan annesinin
“Sana rahat batıyor” diyen sözleri
kulağında çınlıyordu. Ne olursa olsun, artık bunalmıştı. O bir kadındı; değişik
bir şeyler yaratmak istiyordu, sosyalleşmeye ihtiyacı vardı... Her şeyden öte
sevgiye...
Sanatla ilgisi vardı, Londra’da bir kurs buldu. Eşinden ona
destek olmasını istedi. Oysa eşi olan bitenden haberdar değildi. Onu anlamıyor
ve görmüyordu. Davetler de bile devamlı eşinin arkadaşlarına hizmet etmesi
taraftarıydı. Kocasına derdini anlatmaya çalıştığında ise ya öfkeleniyor ya da
kendince metotlar ile onun gönlünü almaya çalışıyordu. Sonunda yine aynı
noktaya geri geliyor, içi can çekişiyordu.
Artık canına tak etmişti: Kaçacaktı!..
Fiziksel olarak kaçmak, belki başka biriyle tanışmak, bir
çimdik nefes almak... Kulağa hoş geliyordu. Yeniden yaşadığını hissedebilirdi
artık. Peki ya kalıcı çözüm, kalıcı bir değişim..? Tüm bu kaderin ardındaki
görmek için yeterli olacak mıydı?.. Kendi içini görmesini sağlayacak mıydı?..
Kaçış keşfetmeye dönüşecek miydi?
güzel bir filme benziyor..
YanıtlaSilÇok sürekleyici bir film değil, ancak konu ve duygular güzel işlenmiş.
SilAynen öyle umarim guzeldid izleyeceğim elinize sağlık teşekkürler
SilKonusu ilginç bir film olmalı, izleyebileceğimi düşündürdü bana. Teşekkürler..
YanıtlaSil