“Sakladığımız sırlar
ortaya çıkmanın bir yolunu buluyor elbet.”
Başımıza öyle olaylar gelir ki, bu olayların hiç meydana gelmemesini isteriz. Bu istenmeyen olayları kötü, talihsiz, dehşet verici, veya acımasız olarak nitelendiririz. Hatta olay o kadar basit ve nettir; suçlusu bellidir. Kısacası müthiş bir haksızlık yaşamaktayızdır. İşte bu konuda ya başkalarını suçlarız ya da kendimizi... Genellikle de ikisinin karışımı bir durum çıkar ortaya...
Başımıza öyle olaylar gelir ki, bu olayların hiç meydana gelmemesini isteriz. Bu istenmeyen olayları kötü, talihsiz, dehşet verici, veya acımasız olarak nitelendiririz. Hatta olay o kadar basit ve nettir; suçlusu bellidir. Kısacası müthiş bir haksızlık yaşamaktayızdır. İşte bu konuda ya başkalarını suçlarız ya da kendimizi... Genellikle de ikisinin karışımı bir durum çıkar ortaya...
The Shack filminin
kahramanı Mack, çocuk yaşlarda annesini
ve kendisini döven babası ile mücadele etmek durumunda kalmıştır. Yıllar sonra
kendisine bir aile kurmuş, üç çocukları ile eşi Nan ile mutlu bir hayatları olmuştur. Bir gün üç çocuğu ile çıktığı
piknikte, müthiş trajik olaylar silsilesi sonunda çocuklarından birini
kaybeder... Bir yandan kendini ve faili suçlarken, Tanrı’ya olan inancını da
yitirmiştir. Nan aileyi ayakta tutmaya çalışırken, Mack yaşamındaki sırlar
ve Tanrı ile yüzleşmek durumunda kalacaktır...
Yargı
Bu yüzleşme sırasında Mack’in anlaması gereken ilk şey
yargıdır... Her birey olayları kendi perspektifinden değerlendirir. Bu çok doğaldır:
Dünyaya gelen bir bebek için hiç bir ayrım ve korku yokken, bebek yavaş yavaş
anneden ve tüm diğer her şeyden farklı bir varlık olduğunu anlamasıyla kendini
bedenle özdeşleştirmeye başlar. Bu özdeşleştirme sonucunda bedenini hayatta tutması
gerekliliği ortaya çıkar. Beynin – zihnin, temel amacı bedeni hayatta tutmak
olur. Zihin bu ayrım ve kıyaslama ile öğrenir... Çalışma prensibi budur.
Sıcak-soğuk, kısa-uzun, ben-sen, biz-siz ve en tehlikelisi de iyi-kötü ayrımıdır...
Tüm bu bakış açıları bazen sadece bizim düşüncelerimize
dayanırken, bazıları toplum, kültür, çarpıtılmış din veya kanunlara da
dayanıyor olabilir. Bu şekilleri ile doğru
olduğundan emin olduğumuz iyi-kötü yargılarımızın dayanakları ortaya çıkar. Artık
haklı olduğumuza o kadar inanırız ki, kendimizden ve hissettiğimiz acıdan başka
hiç bir şey görmeyiz. Aynı Mac’in takılı kaldığı olay gibi...
Yargıç
Bu emin olma duygusu ile yargıç rolüne bürünürüz. İşin
çıkmaza girdiği an, her insanın kendini yargıç rolünü büründürmesindedir.
Yargıcın elinde ister ana yasa olsun, ister ahlaki değerler isterse spiritüel
safsatalar... Her yargıçlık yapan, kendini Tanrılaştırmış
olur...
Oysa her olaya, her kişiye baktığımızda, ötesine
baktığımızda ardında bambaşka kişi ve olayların o durumu yarattığını görürüz. Her
kurban, başka birinin kurbanıdır. Daha geriye gittiğimizde ve daha da geriye
gittiğimizde Adem ve Havva’ya kadar uzanır konu. Onun da
ötesine gittiğimizde karşımıza Tanrı çıkar.
Kimi eleştirirsek eleştirelim, hangi olayı yargılarsak yargılayalım, altında yatan büyük bir sistemi ve Tanrı’yı yargılarız...
Öte yandan, bu bakış açısı insanların yaptıklarını mazur
göstermeye çalışmak değildir! Her bireyin davranışlarının sonuçları olacaktır. Bu
bakış açısı, olanı olduğu gibi ‘iyi ve kötü’ demeden görüp, anlamasak bir olan
olayları geçmişte bırakmayı, gerçekten gönülden affetmeyi ortaya
çıkartacaktır...
Hayat ve Ötesi
Mack, Tanrı, babası, kızı ve katil ile yüzleşmiştir. Bunu ilk sefer yapabilmiş midir? Hayır!
Bunu ilk seferde yapamamıştır; belki de tamamen özgürleşmek için binlerce kez
yapacaktır. Ancak bir kez at gözlüklerimizi çıkardığımızda, önce canımız yansa
bile, artık kalıcı ve derin bir anlayışa sahip
oluruz. Her şeyin sadece bu dünyadaki yaşamla sınırlı olmadığını görürüz...
Bizden çok daha büyük bir şeye güvenmeye başlar, hayatı sadece sevgi ile yaşamak
için burada olduğumuzu hatırlarız. “Girmeye korktuğunuz mağara, aradığınız hazineyi barındırır” der Joseph Campell. Mağaraya girmek ise herkesin kendi yolculuğuna çıkmasını gerektirir. Cesaretle öbür dünyaya geçe kahraman, kişisel edinimlerinden sonra geri döner...
Hepimizin ama hepimizin, Tanrı’nın çocukları olduğunu
hatırlar, evrende her şeyin sevgi ile
birbirine bağlı olduğunu hissederiz...
“Acına fazla odaklandığında, beni görmez olursun.” [Tanrı]
Çok güzel bir yazıydı. Doğru zamanda karşıma çıktı. İyi geldi. Teşekkür ederim. Enerjimin biraz daha yüksek olduğu bir gün bu filmi izleyeceğim.
YanıtlaSilDeğerli yorumunuz için teşekkür ederim. Sevgiler :)
Silhttp://evrenfilmleri.blogspot.com.tr/2017/04/the-shack-baraka.html
YanıtlaSil:)
Filmi dün gece izledim, çok etkilendim,Sizde çok güzel özetlemişsiniz.Halam bize şunu öğretmişti (Tanrı yanlış yapmaz, insanlar yanlış algılar, hayatı tiyatro gibi seyredin, yargılamayın, olduğu gibi kabul edin)Böylece hayat kolaylaşıyor
YanıtlaSilYorumunuz için çok teşekkürler. Halanıza da ayrıca sevgiler :)
SilHarika bir filmdi. Tavsiyeniz izledik. Size çok teşekkür ederim
YanıtlaSilTeşekkürler. :)
Sil'Baraka' izlemekle kalinmayip,anlasilasi ve kavranilmasi gerekekli bir yapit...nasil bir tanri algılarısınız olursa olsun, tanrı ondan başkadır.. çünkü hakikat bizim algınızdan,idrak ettiğimizden,gördüğümüzden ötedir..
YanıtlaSilYorumunuz için çok teşekkürler.
Sil