24 Mart 2017 Cuma

Beden Asla Yalan Söylemez


Bedenimiz, fiziksel ve psikolojik olarak yaşadığımız her olayı kaydeder. Olayların üzeri örtülse de, bu olaylar hatırlanmasa da, inkar edilen veya ifade edilmeyen duygular, bedenimizde hastalıklar olarak ortaya çıkar… Bedenimiz bize devamlı mesaj vermektedir. Louise Hay’in kitabı Düşünce Gücü ile Tedavi kitabında hemen hemen her türlü rahatsızlığın psikolojik karşılığı belirtilmiştir. Bu liste, genel olarak bir anlam ifade etse de, her birey için durum farklılık gösterebilir. Bu sebepten dolayı kişinin, bireysel olarak kendi üzerinde çalışması gerekir.

Alice Miller’ın Beden Asla Yalan Söylemez isimli kitabında, çocukluk döneminde yaşadığımız travmaların, bedenimiz üzerindeki etkileri anlatılıyor. Miller, özellikle de ebeveynlerin çocuklarına yaptıkları kötülüklerden bahsediyor. Özellikle ahlaki ve dini çekincelerden dolayı ebeveynleri suçlamama ve çocukların da duygularını yine aynı sebeple bastırmasının olumsuz yanlarını ağır bir şekilde eleştiriyor.
“Çocukluk anılarının olmaması, içinde ne olduğunu bilmediğimiz büyük bir sandığı sürüklemeye mahkum olmaya benzer. Yaşlandıkça sandık ağırlaşır ve onu açmak için daha da sabırsız hale gelirsiniz.”             [Jurek Becker]

Miller’ın kitabında “Geçmişten kurtulmak”, “Bazı ebeveynler sevgi ve saygıyı hak etmezler”, “Anne babamı sevmeme hakkını elde ettiğimde…” gibi bir çok cümle geçiyor. Her ne kadar başlangıç yolu doğru olsa da, çözüm yolu eksik ve yanlış… Bu genellikle anlaşılması zor bir durum. Ebeveynlerimiz veya aile fertlerimiz ile yaşanan olaylarla yüzleşilmesi, duyguların ifade edilmesi sağlıklıdır… Öte yandan, onların da kendi kaderlerini görerek anlayışımızı geliştirebilirsek anlarız ki, hepimiz kurbanların kurbanıyız…

Aile Sistemi
Bu neden böyledir? Hepimiz birbirimize bağlıyız. Evrende her şey, sistemlerden oluşur; sistemin üyeleri ise görünmez bağlarla birbirini etkiler. Bizi de en yakında etkileyen sistem, aile sistemimizdir. Bu, evrimsel olarak hayatta kalmamız için de gerekli bir bağdır. Her ne kadar bilinçaltı seviyesinde bireysel olarak hayatta kalmaya çalışsak da, kolektif bilinçaltı seviyesinde sosyal olarak ait olma güdüsü ile toplum olarak hayatta kalmaya çalışırız. Bu sebeple, Ait Olma Güdüsü çok güçlüdür. Bu bizi birbirimizle birleştiren bağa, sevgi denir. Yüzeyde, şiddet veya taciz de olsa derinlerdeki arayış “sevgi arayışı”dır.

Bu demek değil ki, yapılan eylemleri gerçekleştirenler suçsuzdur. Tabi ki değil. Bu kişiler yaptıklarının sorumluluğunu üstlendiğinde herkes rahatlar. Onlardan intikam almak ise, kurbanı fail yapacaktır. Fail durumuna gelmeden onların yükünü onlara bırakmak, kendimize düşen payı almak ve onların kaderlerini az da olsa anlamak, gerçek özgürlüğe gidecek yoldur.

Çözüm
Miller’ın kitabında şöyle danışan deneyimlerinden bahsediliyor: “Anne aslında gerçekten sevmediğimi kendime itiraf eder etmez hastalıkların hepsi yok oldu”. Bu durum gerçek bile olsa, aileden kendimizi soyutlamak, ailedeki tıkanıklığı anlamadan bağları kesmeye çalışmak demektir. Bu durumda, o kişi hastalığından kurtulsa bile, bu dışlanma (ait olmama durumu) daha sonraki nesillerde tekrar ortaya çıkacaktır. Önemli olan, artık bir yetişkin olarak konuya bakmaktır.



Yetişkinlik, hakikati artık inkar etmemektir; bastırılmış acıları hissetmek, bedenin duygu seviyesinde hatırladığı hikayeyi bilinçli olarak kabul etmek ve bastırmak yerine o hikayeyi tamamlamak demektir. Bu tamamlama, artık bir yetişkin olarak “fail-kurban-kurtarıcı” üçgeninden çıkmak ve anlayış geliştirmektir.
“Hastalıklarımızın sebebi sırlarımızdır.’ Her çeşit zorluk ve dengesizlik de hastalık olarak nitelendirilebilir. Tüm hastalıklarımızın kökeninde henüz yüzleşemediğimiz, anlayamadığımız, ortaya çıkaramadığımız ve üstesinden gelemediğimiz sırlarımız yatar.” [Carl Jung]
Sonuç
Ne olursa olsun, anne babalarımız bize hayat vermiştir… Kaderimizin bir parçası olarak; verebilecekleri kadarını vermişlerdir… Ne bir eksik, ne de bir fazla. Bu kader bizim bugünkü kişi olmamıza sebep olmuştur. Ancak kaderin ve aile sisteminin bir parçası olarak, kısmetimizi değiştirmek kısmen de olsa elimizdedir. Bu kabulden geçer… İlk tepkimiz öfke ve isyan olabilir, daha sonra reddederiz veya belki de üzülürüz… En son anlayış gelir; bu kabul etmektir. Öte yandan, başımıza gelen her olayın bize bir de hediyesi vardır. Artık bir yetişkin olarak travmanın içerisinden geçersek, suçladıklarımızın da kurban olduğunu anlarsak ve her eylemin altında sevgi arayışının olduğu bilirsek, bize kalan hediye ile yapmamız gerekenleri özgürce yapabiliriz.
“Çocuklukta yaşadıklarımızla bugün arasındaki bağlantıyı görmezden gelirsek, ne kadar uğraşırsak uğraşalım bu yaşantıları asla yerli yerine oturtamayız.” [Alice Miller]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder