Kızlar bazen annelerini rakip gibi görürler. Anneleri çok
başarılı veya güzel ise, bu onlar için daha da zor bir durum olabilir. Böyle
koşullarda geliştirdikleri hastalık ve huylar dikkat çekmek için olabilir. American Pastoral filminin kahramanları,
Amerika güzeli anne (Dawn), başarılı
ve zengin baba (Swede), isyankar
kızlarıdır (Merry)...
Psikologlarının yorumuna göre, kızları küçük yaşlarda
babasının ilgisini çekmek adına kekemelik yaşar. Öte yandan kekemelik, ifade
etme problemi anlamına da gelir... Film boyunca çok ilginç aile ve toplumsal dinamikler
dikkat çekicidir. Swede ve ailesi Yahudidir ve dışarıdan bir kadını kolay kolay
kabul etmezler. Dawn tüm inançlarını ve hayallerini bir kenara bırakarak Swede
ile evlenmiştir. Swede’in babası çok baskındır; bencil, duygusuz bir yapısı
vardır. Swede ise onun dikkatini çekmek için devamlı verme eğilimdedir ve son
derece hassas bir kişidir. Bu durum, eşini prenses yerine koymasına ve onun
için her şeyi yapması ile neticelenir... Yıllar sonra Dawn isyan eder, Merry
ise annesi ile rekabet içine girer...
Reddettiği annesi gibi kendisini yalnız hisseder.
Büyüdüğünde ise, diğer dışlanan topluluklar ile kendi
özdeşleşirken bulur; siyah rengi Amerikalılar, Vietnam mağdurları... Çocukken
televizyonda seyrettiği Vietnamlı keşiş Thich
Quang Duc’ın kendini yakarak savaşı protesto ettiği sahte çok çarpıcıdır.
“Hayat, canlı olduğun kısa bir zaman aralığıdır...” (Merry)
ŞİDDET ve SAVAŞ
Hiç bir savaşın kazananı olmamıştır...
Ne niyetle yapılırsa yapılsın, çıkan savaşların, devrimlerin
sonucunda sistem değişmiş ancak ayrımcılık kalmıştır. Tüm şiddetin ardında
yatan bu ayrımdır. Kendimizi başkasından ayırmaya devam ettikçe çekişmeler devam
edecektir. Kendimizi kendimizden bile ayıran zihin devrede oldukça aksi mümkün
değildir... Barış için yapacak hareketlerin ardında bile, savaş varsayımı
yatar... Bir mıknatısın kutupları gibidir bu... Superman varsa Lex Luther
da vardır. Öte yandan, ikisine de ihtiyaç yoktur. Kişinin hayatı bir bütünlük
içinde tam olarak yaşaması esastır.
Hayat, bu düzlemdeki tek gerçekliktir. Zihin devreden
çıktığında onu yaşamaya başlarız, ayrım yok olur... Tüm duygu ve düşünceler
erir ve geriye sadece insanlar ve diğer her şey olan görünmez bağımız kalır. Bu bağın adı sevgidir...
ALMA VERME DENGESİ
Dawn ve Swede arasındaki dengesizlik ilişkilerinin kopmasına
sebep olur. Her şeyi veren Swede, suçlu veya suçsuz değildir. Bu dinamik ile
Dawn devamlı borçlanır ve kendine ait bir alana sahip olamaz. İlişkiler sahiplenici ve kısıtlayıcı değil,
bireylerin kişisel alanlarına saygı gösterir şekilde olmalıdır. Sevgi, ancak
böyle bir ortamda yeşerip büyümeye devam eder...
Olayları yüzeysel olarak değerlendirmektense, derindeki
dinamikleri anladığımızda, hiç bir şeyin göründüğü gibi olmadığını anlarız; bu
anlayış bize hayatı olduğu gibi kabul etmeyi ve onunla akmamızı sağlar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder