Türkiye’de evlenme sayısında az da olsa bir düşüş
yaşanırken, boşanma oranları devamlı artıyor... Her sene yaklaşık 600 bin çift
evlenirken, 2014 yılında boşanma rakamları 130 bin çifte ulaşmış. Uzun süredir
bu rakamlar ve artış hızları hemen hemen aynı. Kabaca 5 çiftten birinin
evliliği boşanma ile sonlanıyor. Ve bu boşanmaların yaklaşık %40’ı ilke 5
senede gerçekleşiyor...
Boşanma konusunda ne düşünürseniz düşünün, bunun etkilerini
bilmek durumundayız. Boşanmanın sonunda çiftlerin ve varsa çocuklarının daha
sonraki hayatları nasıl etkileniyor? İlişkilerimizi bir kalemde çizmek
gerçekten mümkün mü?
Alman Psikolog Bert Hellinger’in
önderliğinde gelişen Aile Sistemi Terapisi ile bu dinamiklere bakmak mümkün. Bu
gözlemlerden ortaya çıkan bazı yaygın dinamiklerin de artık farkındayız.
Öncelikle boşanan ebeveynlerin çocukları bilinçaltından suçu kendilerinde arıyorlar.
İşin doğrusu, ebeveynlerin arasında olan ne varsa bu
çocukları ilgilendirmez. Başta buna itiraz edecek çocuklar olsa da, bu
farkındalık çocukların içlerini rahatlatır. Sonuçta çift ayrılsa da, baba baba
olarak, anne de anne olarak kalacaktır. Ayrılıklarda çocuklara asla kimi
seçeceği sorulmamalı ve bu yük onlara verilmemelidir. Hellinger’in tavsiyesi şu
şekildedir; hangi eş diğerini daha fazla sevgi ile anabiliyorsa çocuklar onda
kalmalıdır. Doğal olarak çocuğun anneye muhtaç bir yaşta olmadığını farz
ediyoruz. Kadınların limbik sistemleri daha geniş oldukları için erkeğe göre
daha duygusal ve daha kinci olabiliyorlar. Dolayısıyla erkek daha yüksek
ihtimal daha iyi bir seçenek olabiliyor.
Diğer önemli bir dinamik ise önceki eş veya partnerler ile
olan zor ayrılıklar, bir sonraki ilişkinizi etkilemesidir. Yeni ailenizdeki
çocuğunuz, o kişiyi hiç tanımasa bile bu incinmiş, öfkeli ve belki de dışlanmış
kişiyi bilinçaltından temsil etmeye devam edebilir. Bu sebeple içlerindeki her
şeyi çözüp güzel bir ayrılık yapmadan yeni bir ilişkiye başlamamakta fayda vardır.
2005 yapımı The Squid
and the Whale iki çocuklu bir ailenin boşanma sürecini inceleyen başarılı
bir film. Araları açılan Bernard ve Joan’ın kök ailesine ait fazla bilgi
yoktur ancak birbirleri ile rekabet halindedirler. Belki “Anasının Kuzusu”
yazısındaki gibi birbirlerini ebeveynleri yerine koyup onlara kendilerini
ispatlamaya çalışmaktadırlar. Büyük oğulları Walt, annesinin babasını aldattığını öğrenir ve babasının yanında
saf tutar. Küçük oğulları Frank ise
sistemdeki dengeyi tutarak annesinin yanında durmayı seçer.
Doğru olan, çocukların ebeveynleri arasında yaşanan olayları
bilmemeleridir. Bu onları ilgilendirmez. Tek bilmeleri gereken şey onların
kendi meselesi yüzünden ayrıldıkları ve anne babanın çocuklarını sevmeye devam
edeceğidir. Ayrıca yüzeyde görünen olaylar, derindeki gerçek sebeplerden çok
farklı olabilir. İlişkiyi bitirmeyi isteyen taraf, aslında diğer taraf çoktan
eş olmaktan vazgeçtiği için bu rolü üstlenmiştir... Hiç bir şey tek taraflı
değildir.
Bernard ve Joan’ın daha sonraki ilişkileri çocuklarında
değişik etkiler yaratır. Küçük oğlan babasına benzemek istememektedir ve ondan
nefret ederek ondan kaçar. Cinsellik ve alkol ile denemeler yapar. Walt ise
cinselliğe karşı tepki geliştirirken, kız arkadaşı ve babasının genç kız
arkadaşı arasında ikilemde kalır...
Walt’un kız arkadaşının ailesi ise onu yargılayıp etiketlemektedir. Ailesi boşandığı için onu beğenmemişlerdir. Topluma göre boşanmak iyi değildir. Bu durum da çocukların ailesine olan öfkesini tetikler...
Filmin yönetmeni Noah Baumbach, Frances Ha (2012), While We Are Young (2015) gibi güzel filmlerin aynı zamanda senaristidir. Bu filmde Jeff Daniels ve Laura Linney gibi çok popüler olmayan usta oyuncular ile başarılı bir iş çıkarmış.
Hayatın akışı için sevginin ebeveynlerden çocuklara doğru akması gerekir. Hem eş seçiminde hem de gerekiyorsa boşanma sürecindeki farkındalık bu akışın devamını sağlar. Bu sayede çocuklarımız da bizlere takılmak yerine ebeveyn olabilecekleri fırsatları yakalarlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder