23 Nisan 2021 Cuma

Çocuklar


Ey çocuklar! Oturdukları yerden ders dinlemek zorunda kalan, kalpleri iki kat hızlı atmasına rağmen maske takmaya alışmaya çalışan çocuklar. Piknik, park veya denize gitmek yerine internet bağlantısını önemseyen çocuklar... Belki bizim gibi anne ve babasını büyüdüklerinde anlayacak olan sevgili çocuklar...

Her zaman durum böyle değildi elbet. Bir zamanlar internet yoktu. Televizyon bile yeniydi bizim için. Belki çoğumuz az da olsa bir kıtlık yaşadık. Çikolata, muz, oyuncak bile lükstü çoğumuza... Olsa da başkası özenmesin diye saklanılan bir çok şey vardı evde. Futbol izlerken fazla karmaşaya gerek yoktu: siyahları mı tutacaksın beyazları mı?

Anne babalarımızın çocukluğunu dinleyince durum daha da vahimdi. Onların zamanı... Hepimizin defalarca dinlediği roman. Evet onların hayatı romandı. Bizler ise onlara göre çok rahat büyümenin cezasına çarptırılıyorduk. Kimimiz şiddete, kimimiz bir çeşit tacize uğradık, kimimiz de aşırı sevildik. Onların hayatlarının anlamı, onların evliliklerinin devam etmesinin yegane sebebi olduk. Bariz bir kötü muameleye maruz kalmayan bu kısım, diğerleri tarafında gıptayla izlendi. Bir yük de buradan gelen bu sözüm ona kurtarıcı çocuklar, büyük olmak için çok genç, çocuk olmak için çok yaşlılardı...

Tüm olumlu, olumsuz şartlara rağmen çoğumuzun elinde sokaklar vardı, parklar vardı. Tüm farkların neredeyse sıfıra indiği bir ortam vardı. Boş araziler vardı. Bir kaç tahta parçası ile yakılan ateş ve evden yürütülen üç beş patates... Herkesin dahil olduğu kimsenin (neredeyse) dışarıda bırakılmadığı paylaşım vardı. Kimimizin kırık dökük bir bisikleti, kimimizin plastik bir topu, kimimizin oyuncak arabası vardı. Oyun alanı için geniş... Toprak, ağaç, güneş ve su... Şimdilerde para verip elementleri dinlediğimiz eğitimleri o dönemlerde bedenlerimiz her gün deneyimliyordu. Ağaçlara tırmanmak, toprakta yollar açmak, suyla oynamak, zıplamak, koşmak, yuvarlanmak... Aynı bir kuşun bütün gün cıvıldaması gibiydi.

Hiç bir şey yoksa o gün, ebelemece, köşe kapmaca, uzun eşek, bir bahçeye dalma, kelime oyunları, ve daha nice uydurulan oyun. Biraz daha büyüdüğümüzde ise erkek ve kızların birbirlerine bakışları, kavgaları... Adem ve Havva’dan bu yana gelen tatlı sürtüşmenin mirasını devam ettirircesine çocuksu ve masum etkileşimler. Hiç bir şey yoksa arkadaşlarımız vardı, sesli sessiz paylaşım vardı. Kıyaslamaların az olduğu bu ortamda, yalnızlık yoktu.

Hele bir de harçlık kopardıysak babadan, yaşadık. Mahalleye gelen macuncu, toz leblebici, pamuk şekerci, kağıda sarılı çekirdek ve mahallenin bakkalındaki gazoz... Organikmiş, glütenmiş, hijyenmiş laktozmuş... yoktu bu kelimeler lugatımızda. Biraz daha para bulduysak, pastaneler, sinemalar, kırtasiyeler hazırdı bizi mutlu etmeye...

Ey çocuklar, biz kendimizi ifade edemedik ancak bir çok basit ancak güçlü kaynağımız vardı. Siz şimdi kendinizi ifade edebilirsiniz, elinizde kaynaklar çok, kaldırın kafalarınızı, insanlığa boynunun eğdiren bu teknolojinin, sizi standart hale sokmaya çalışan ne varsa kaldırın hayatlarınızdan. Gelecek sizin...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder