Uçağa binince elektronik cihazları kullanmıyorsanız, kısa
bir molanın keyfini çıkartıyorsunuz demektir. O kadar alıştık ki bu aletlere,
okuduğum kitabı bile kalkış sırasında kapatmam gerekiyor mu diye düşünürken
buluyorum kendimi. Hele bir gün evden çıkarken cep telefonunuzu evde
unuttuysanız, önce yaşanan dehşet halinden sonra bir anda rahatlamaya
başladığınızı hissedersiniz. Öte yandan koştura koştura eve geri geliyorsanız
ve gününüzün yarısı ekrana bakmakla
geçiyorsa alarm sinyalleri çalmak üzere olabilir.
Airplane Mode isimi
filmde genç kızımız pazarlamacıların tabiri ile Influencer – başka kişilerin üzerinde etki bırakan kişi – olarak takipçilerine
moda olarak kıyafet ve aksesuarları dolaylı bir şekilde tanıtarak para kazanır.
Gerçek eğitimini kıyafet tasarımı üzerine alan Ana, kendini sosyal medyaya ve oradaki imajına adamıştır. Sahte
sayılabilecek ve firması tarafından yönetilen bir ilişkisi, son derece zayıf
aile bağları vardır.
Dijital dünyadan önce de insanlığın en büyük sıkıntılarından
biri egodur; personadır, taktığımız maskelerdir. Başkalarının bizi nasıl
gördüğü ile bizim kendimizi nasıl gördüğümüz arasındaki fark hiç bir zaman
kapanmaz. Geçmişte en azından fiziksel olarak irtibatta olduğumuz kişilere
karşı maskeler daha ortadadır. Şimdi ise kısıtlı zaman aralıkları ile, bir çok
teknolojik filtreler, düzenlenmiş ve planlanmış görünüm ve monologlar sayesinde
uçurum giderek artar.
Gözü devamlı telefonda olan Ana, durmadan kaza yapmaktadır. Ana’yı
bu durumdan kurtarmak için annesi bir plan yapar ve Ana kendini küçük bir
kasabada yalnız yaşayan dedesinin yanında bulur. Bir kez daha destek bir önceki
kuşaktan gelir. Hayatta olsun veya olmasınlar, ebeveynlerimizin anne ve
babaları bizlere gizemli bir destekte bulunur. Onlar da bizim içimizde bir
yerde yaşamaktadır. Anne ve babamız sayesinde onlara ve onların gerisine
bağlıyızdır. Her zaman. Tek önemli olan ise bunu fark etmektir.
Toplum ve son zamanlarda dijital medya sayesinde ‘biz olmayan’ ne varsa, gerçek olmayanı
bıraktığımızda, değişik bir anlayış gelişir. Bu anlayış zihinden gelmez.
Görmekten, uyanmaktan gelir. Kalpten gelir. İşte o an içimizdeki yaratıcı güç,
yapmaktan gerçekten keyif aldığımız şeyleri keşfetmeye, olmaya, sadece olmaya
başlarız...
Teknolojiye bağlı olmadan yasayan insanlarla yasamaya başlayınca.fenomen olmanın, takip edilmeye bağımlı olmanın önemli olmadığını anlatıyor film..
YanıtlaSilEvet, yorum için teşekkürler
Sil