İnsan ancak sosyal bir şekilde hayatta kalabilmektedir. Bu
sebeple sosyal hayat, bir aileye veya topluluğa ait olmak bizim için hayatta
kalma meselesidir. Hayatımız boyunca sosyal çevremizde bir çok rolümüz olur. Aldığımız
ilk rol; evlat rolüdür. Tanısak da
tanımasak da hepimizin bir annesi, bir de babası vardır. Zaman içerisinde
kardeş, arkadaş, sevgili, eş ve ebeveyn derken bir çok role bürünürüz. En büyük
tehlike ise bu roller ile fazlaca özdeşleşerek kişilik dediğimiz sanal durum ile kendimizi tanımlamaktır.
Hayatta edindiğimiz roller gün boyunca değiştirip değiştirip
kullanırız. Akranlarımızın yanında arkadaş rolüne, anne ve babamızın yanına
gittiğimizde evlat rolüne gireriz. Bazen bu çocukluk rolünü iş yerinde de
sergileriz. İnsanların çoğunda çocukluk
veya ergenlik parçaları bulunur. Bu açıdan baktığımızda otuz yaşını geçmiş
olan yetişkin/iş adamı/ebeveyn maskesi ile dolaşan bir çok çocuk veya ergene
rastlayabiliriz. Tetiklenme anlarında bu kişiler hemen küsebilir, aşırı tepki
gösterebilirler. Genellikle sahip oldukları maddi ve manevi metalar ile hava
atabilir, dedikodu yapabilir ve sürekli kendilerini başkaları ile
kıyaslayabilirler.
Psikolog Eric Berne, Transaksiyonel
analizde insan iletişimini üç kategoride değerlendirir: Çocuk-Yetişkin-Ebeveyn. Yetişkin olmamıza
rağmen akranlarımızla veya iş arkadaşlarımızla
olan ilişkilerimizde çocuk veya ebeveyn rolüne giriyor olabiliriz. Böyle
bir durum varsa bu üzerinde çalışılması gereken bir konu olabilir.
Neden Bu Parçalar
Oluşur?
İnsan beyni hayatta kalmak için tehlikeli bir durum karşısında ya savaşır ya da kaçar. Eğer her iki ihtimal de mümkün değilse son bir tepki kalır geriye: Donmak. Genellikle çocukluk döneminde savaşmak veya kaçmak çok zor olabilir. Özellikle de travmaya sebebiyet veren kişi sevdiğimiz veya muhtaç olduğumuz bir aile bireyi olursa...
İnsan beyni hayatta kalmak için tehlikeli bir durum karşısında ya savaşır ya da kaçar. Eğer her iki ihtimal de mümkün değilse son bir tepki kalır geriye: Donmak. Genellikle çocukluk döneminde savaşmak veya kaçmak çok zor olabilir. Özellikle de travmaya sebebiyet veren kişi sevdiğimiz veya muhtaç olduğumuz bir aile bireyi olursa...
Bu durumda beyin acıdan kurtulmak için travmatik parçayı
ayırır ve saklar. Karşılığında hayatta kalma parçasını geliştirir. Travmatik
parça ise olayın gerçekleştiği yaşta kalır. En eski parça ise en güçlü ve en
hassas parçadır. Eğer o parça tetiklenirse o kısım devreye girer ve kişi birden
bire çocuk gibi davranabilir.
Çocukluğumuzla
Barışmak
Tüm bu parçaların bütünlenmesi çocukluk dönemi ile başlamalıdır. Hatta bazen ana rahmindeki halimizle, çünkü anne hamilelik sürecinde yaşadığı endişe ve tehlikeler bebeğe aktarılır. Anne ve babamızdan aldığımız hayatı minnetle almak ilk adımdır. Bu adımı tamamladıktan sonra çocukluğumuzda olan olayların tamamını sevgiyle kabul etmek, içimizdeki parçaların bütünleşmesi için önemli bir adımdır. Çocuk anne-babasının verebildiği kadarını almalıdır. Bu zor gibi gözükse de, kalben yapabilene kadar üzerinde çalışılmalıdır.
Tüm bu parçaların bütünlenmesi çocukluk dönemi ile başlamalıdır. Hatta bazen ana rahmindeki halimizle, çünkü anne hamilelik sürecinde yaşadığı endişe ve tehlikeler bebeğe aktarılır. Anne ve babamızdan aldığımız hayatı minnetle almak ilk adımdır. Bu adımı tamamladıktan sonra çocukluğumuzda olan olayların tamamını sevgiyle kabul etmek, içimizdeki parçaların bütünleşmesi için önemli bir adımdır. Çocuk anne-babasının verebildiği kadarını almalıdır. Bu zor gibi gözükse de, kalben yapabilene kadar üzerinde çalışılmalıdır.
Üzüldüğümüz, şikayet ettiğimiz, kızdığımız her olayı ve kişiyi dışlarız. Dışlanan her birey ailede temsil edilir. Bakamadığımız olaylar ve kişiler bizi zayıflatır. Oysa bu durumlara yorum yapmadan, iyi veya kötü olarak yargılamadan olduğu gibi arkasındaki derin dinamikleri de anlayarak bakarsak güçlenmeye ve zenginleşmeye başlarız. O zaman büyümeye başlarız.
Bazen durum tam tersi olabilir, anne ve babanın fazlasıyla
verdiğini düşünen çocuk bunun altında ezilebilir ve devamlı geri vermek
isteyebilir. Ancak çocuklar da büyüyünce kendi çocuklarına veya diğer insanlara
vereceklerdir. Başkalarına verebileceğini bilen çocuklar artık gönül rahatlığı
ile alabilirler...
Tüm bunlar için çalışmamız gerektiğini nasıl anlarız? Öz
benliğimizi maskeleyen zırhı kaldırmak için ilk başta bu zırhın farkına
varmalısınız. Onu tespit etmenin en iyi yolu kendimizi ve hareketlerimizi gözlemlemektir.
Belirtiler genel olarak bizi rahatsız edenlerdir: mutsuzluk, tatminsizliktir, endişe,
korku, utanç, kifayetsizlik veya depresyon... Genellikle hayatta kalma parçası,
travmatik parçayı gizler. Bu parçalar kendimizi korumak, beğendirmek ve toplum
tarafından kabul görmek için kullanırız. Bu belirtilere sahip olmanın normal
olduğuna ilişkin kanı bizi aldatırsa, kendi parçalarımızı tespit etmek zor
olabilir. Sabırlı, içten ve tarafsız olmak kilittir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder