“Kadınlarla erkekler PC ve Mac gibi.. Erkekler PC gibi; ucuz, sürekli virüs bulaşıyor ve aynı anda sadece tek bir iş yapabiliyorlar. Duş yaparken, ya yıkanıyor ya da şarkı söylüyor. Her ikisini de yaparsa donup kalıyor. Kadınlarsa Mac gibi... Sezgileri kuvvetli, hızlı ve zarif. Pahalı ve sadece birbirleriyle uyum sağlayabiliyorlar. Ayrıca bağımlılık da yapıyorlar...”
Perfect Stranger
filminin Türkçe karşılığı ‘Mükemmel Yabancı’... Çok yakın arkadaşlar
birbirlerine ne kadar yabancı olabileceğine dair bir hikaye. Çocuk yapma
aşamasında olan yeni evli bir çift, ergen kızları olan annenin terapist olduğu
diğer bir çift, küçük çocukları olan annenin gizliden alkol içtiği başka bir
çift ve yeni sevgilisini bir türlü tanıştıramayan bekar bir adam... Bu yedi
kişi akşam yemeğinde bir oyun oynamaya kalkar. Dürüst olmak ama tamamen dürüst ve açık olmak için...
Telefonlar masaya konur; gelecek her türlü mesaj alenen okunacak ve gelen
telefon çağrıları hoparlör açık bir şekilde açılacaktır...
Herkes birer birer dökülürken bir çok konu film boyunca
ortaya çıkar.
Çocuk Sahibi Olmak
Bu konulardan bir çocuk sahibi olma konusudur. Yaşlanma
kaygısı mı? Yalnız kalma korkusu mu? Yoksa ezbere yapılan bir olay mı? Çözüm
sorunun kendisindedir? Çocuk sahip olunacak bir şey değildir. Onlar bizim
aracılığımız ile bu dünyaya gelen bireylerdir. Yetişkinliklerine kadar onlara
yemek ve barınak vermek dışında yaptıklarımız boşunadır. Verebiliyorsak bilgelik
vermek yeterlidir. Onları kontrol etmek, hayatta diğer kontrol etmek
istediklerimiz tüm şeylerde olduğu gibi sonuç vermeyecektir.
Ev sahibi olan güzel terapist 17 yaşındaki kızı ile devamlı
çatışmaktadır. Kızı ise doğal olarak anneden göremediği desteği babasından
alır. Babasının kızları, anasının oğulları devredir yine... Bu durum
ilişkilerde derinden anne ve baba arayışlarını devam ettirir. Bu sebeple
genellikle çapkın kişilerde bu tip dinamiklere rastlanır.
Bellek
Arkadaşlar kendi aralarında kıyaslamalar ve karşılaştırmalar
yaparlar. Birbirlerini eskiden beri tanıdıkları bilgilere güvenerek yorumlarda
ve varsayımlarda bulunurlar. Kişilik
dedikleri belleğe dayalı bilgiler o kişileri tanımlar adeta... Oysa
kişiliklerimiz hayat boyunca topladığımız anı ve bilgilerin toplamıdır. Bellek
hayatta karşısına çıkan yeni olaylara tepki gösterir, bunlar alışkanlığa ve en
sonunda kişiliğe döner. Bellek geçmişle ilgili bir depodur. Dolayısıyla kişilik
bir yanılsamadır ve farkındalığımız arttığında bellekten özgüzleşebiliriz.
Maskeler
Günün sonunda hepimiz içinde bulunduğumuz toplumda bir yer
edinmek, görülmek, kabul görmek için gerekli rollere bürünür, maskelerimizi
takarız. Toplumun belirlediği kolektif vicdana uyarız. Maskeler yüzümüze o
kadar yapışır ki, biz bile onun gerçekliğine inanmaya başlarız. Tüm bu
yaşadığımız ilişkiler bize aynalık yaparken, biz kendi aynamıza bakmayı tercih
ederiz. Kaçmayı tercih ederiz; bu kaçamak ise bağımlılıklar, işkoliklik
olabilirken, gizli ilişkiler de olabilir...
Gecenin sonunda herkesin maskeleri düşmeye başladıkça, tüm
bireyler birbirini suçlamaya başlar. Oysa sadece olan olgular vardır, herkes
her şeyden sorumludur. Esas olan bu sistemi anlamaktır, bizi buraya getiren geçmişi kabul etmek... Her birey kendi maskelerden ve kendine çektiği olayın
ardındaki dinamikleri keşfetmekten sorumludur...
Bir şey olma çabası,
rol yapma çabası, kaçma arzusu kalmadığında rahatlama gelir... O zaman
olduğumuz gibi bize hediye edilen hayatı yaşamaya başlarız... Plan yapmadan,
kurnaz oyunlar oynamadan... Sadece zamanın farkında olmayan bir çocuk gibi
oynamaya başlarız...
Filmin sonu ise dramatiktir. Yeniden savaş boyaları sürünür ve oyun yeniden başlar...
“Bizi bir arada tutan tek şey benim suçumdu. Yıllar boyunca hissettirdiğin suç. Neden ayrılmadık ki? İnsanlar ayrılmasını öğrenmeli.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder