“Dünyanın temellerini önüne serdiğimde neredeydin? Gündüz
yıldızlar birlikte şakırken ve neşeyle Tanrının bütün çocukları neşe çığlığı
atarken.” (Job 38:47)
Carl Sagan’ın muhteşem belgeseli Cosmos’u hatırlarsanız, evrenin
başlangıcı olan büyük patlamadan bugüne kadar olan tüm süreyi bir tam sene gibi
ele alır. Böylece büyük patlama 1 Ocağı gösterirken, günümüz ise 31 Aralıktır.
Her ay yaklaşık 1 milyar yıla denk düşer. Samanyolu Martta, güneş sistemimiz
ve gezegenler ise Ağustosta oluşur. Bilinen en eski canlı Eylül’de yani 4 milyar
yıl önce ortaya çıkmıştır. Dinozorların dünyaya hakim olması 24 Aralığı bulmuştur... Tüm insanlık tarihi takvimin son günü olan 31 Aralığın son
saatinin son 6 dakikasına denk düşer.Yazı 15 saniye önce bulunmuş, Mısır Piramitleri
10 saniye önce yapılmıştır. Bu takvime göre ortalama bir insan ömrü sadece 20 ms
yani saniyenin beşte biri gibi sürede bitmektedir.
Zaman ve boyut olarak evrenin o kadar ufak bir zerresini
oluşturuyoruz... Buna lakin hiç bir sorgulama yapmadan sanki evrenin merkezi
bizmişiz, hiç ölmeyecekmişiz gibi yaşamaya çalışıyor, bir çok şeyi dert
ediyoruz kendimize... Her insanın ilk önce yapması gereken varlığını sorgulaması
gerekliliğidir.
Neden bu dünyaya geldik? Hepimiz, her canlı ve hatta
yıldızlar bile bir gün ölecekse tüm bu evrenin anlamı nedir? Tanrı nasıl bir
şeydir? Bizi gözetler mi? Yoksa o her yerde midir? Suretinden ruhumuza
üflediyse ne anlama geliyor?
Budha, aydınlandığında belki bu soruların tamamına ulaştı.
Ancak kendisi bunu kimseye anlatamayacağını belirtti. Dinlerin tarihine bakarsak
bunun ne kadar doğru olduğunu görürüz. Demek ki, işin zor tarafı bunun cevabını
ancak her kişinin kendisinin kovalaması ... Mevlana veya Yunus Emre gibi...
İşin diğer tarafı ise bu tip sorgulamalara hayatımız
tıkırında giderken değil de, bir şey bizi dürttüğünde düşünmeye başlamamız.
Başımıza gelecek hastalık veya kayıp gibi olaylardan sonra yapılan ilk tepki Tanrıyı
sorgulamak ve ona isyan etmek...
The Tree of Life, üç
oğlandan birini kaybeden bir aileyi konu alıyor. Bu kayıptan etkilenen çift ve
onların ilk oğulları üzerinde geçiyor olaylar. Düzenli kiliseye giden çift
bunun neden başlarına geldiğini sorgularken, filmde en ilginç bölümlerden biri
ise evrenin, dünyanın ve yaşamın başlamasına ilişkin muazzam sahneler...
Filmde doğa yolu diye aldandırılan Matrix’in içindeki hayat
ifade edilir. Hiç memnun olmayan, hiç yetinmeyen ve mutsuz olmak için bir sebep
bulan zihin yapısı... Diğeri ise evren ile bir olduğumuz akışta yaşadığımız,
kişilik dediğimiz maskelerin atılmış, unutulmuş olan... Varlığın sonsuzluğa
uzandığı...
“Hayatta bize iki yol öğretilir. Biri doğanın yolu, biri lütuf yoludur. Hangi yoldan gideceğinizi seçmelisiniz. Lütuf yolu, kendini memnun etmeye çalışmaz. Unutulmaya, boşlukta var olmaya doğru yol aldırır. Hakaret ve yaralanmaları önemsiz kılar. Doğa yolu, sadece kendini memnun etmeye çalışır. Diğerlerinin de memnun etmesini ister. Patronluk taslamayı sever. Kendine ait bir yolu vardır. Mutsuz olmak için neden bulur, etrafında parlayan dünya için de...”
Baba ise hayallerinin peşinden gitmemiş, mevcut durumundan
memnun olmayan biri. Çocuklarını kendi doğrularına göre büyütmeye çalışan sert
bir baba, zaman zaman eşini de suçlayan... Yaşadığı dualite, hayalinde olması
gereken kişi ile yaşamındaki olduğu kişi arasındaki fark... Filmin sonuna doğru
kendisini şöyle ifade eder:
“Sevilmek istedim, çünkü harikaydım. Büyük adamdım.Bir hiçim. Etrafımızdaki yüceliğe bak. Ben utanç içerisinde yaşadım. Yüceliği görmedim ve onu onurlandırmadım. Ben aptalın tekiyim.”
Babasının bu tavrından dolayı ondan nefret etmiş büyük oğul
ise bilinçaltından kendini ispatlarcasına babasının peşinden gitmiş, doğanın
kalmadığı plazalarda, son derece lükse ve soğuk bir yaşayan ama devamlı
arayışta olan biri haline gelmiştir... Kardeşini ve dolayısıyla Tanrıyı
aramaktadır...
“Dünya kontrolden çıktı. İnsanlar bencil ve daha da kötüleşiyor.”
Filmin yazarı ve yönetmeni Terrence
Malick, To the Wonder filminde oldukça başarılıydı. Oscar ödüllü Sean Pean, Brad Pit ve iki kere Oscar ödülüne aday gösterilen Jessica Chastain ile kadro zengin
tutulmuş.
“Ölüme sahip olmayan bir şey var mı? Gelip geçmeyen bir canlı var mı? Yüce olanı bulmalıyız. Bunun haricinde hiç bir şey bize huzur getirmez.”
“Mutlu olmanın tek yolu sevgiden geçer. Sevmediğin sürece hayatının bir anlamı yoktur.”
Teşekkür.matrix analizi çarpıcı
YanıtlaSilÇok teşekkürler :) Sevgiler
YanıtlaSil