Beynimizin görevi bizi hayatta tutmak ve hayatın devamını
sağlamaktır, bunun için tehlikelerden korunmak, beslenmek ve üremek en temel
güdülerimizdir. Bunu diğer tüm hayvanlarda da görebiliriz. Farkı oluşturan
ruhumuz, hayatımıza sevgi ve yaratıcılığı katarak hayatın bu temel güdülerinin
ötesinde bir yaşam farkındalığı sağlar. Üremek sevgi dolu bir beraberliğe, korunmak kabile hayatına
ve sosyal ilişkilere ve beslenme de birbirinden lezzetli farklı yemeklere
dönüşmüştür, en azından çoğumuz için...
Üremek üzere yapılan birleşmeler, zamanla evliliklere
dönüşüp dinsel ve sosyal örgütler tarafından kurallara bağlandı. Evlilikle
ilgili ilk kurallar İsa’dan önce 2100 yıllarına dayanıyor. Ancak evliliğin
ortaya çıkışı ilişkilere daha fazla sevgi katmak değil, özellikle toprak ve
mal bölünmesini yasallaştırmaktan ve özellikle kadınları kontrol altına almak
isteğine dayanıyor...
Kuralların konması kontrol arzusundan kaynaklanır, kontrol
gelecekle ilgili endişeleri içerir, gelecek kaygısı zihnin veya egonun korkusu
ile oluşur. Korkunun olduğu yerde, sevgi yoktur... Bu sebeple çok güzel başlayan
evlilikler bir süre sonra kontrol uğruna zayıflamaya başlar...
Gillian Flynn’in aynı
isimli romanından beyaz perdeye aktarılmış Gone
Girl, 2.5 saat boyunca bir çok tema işlenmiş: Beş yıldır
evli olan bir çiftin evlilikleri, medyanın sığlığı ve medyanın toplumu nasıl etkilediği
ve bunun üzerine kurulu sanal hikayeler, kendini bulamamış ve ailesi tarafından
kontrol edilen bir kadın... Drama ve gerilim olarak sınıflandırılan filmde bolca komedi unsuru var.
Kahramanlarımızdan Amy, bir çizgi roman kahramanı olan Amy
ile kendisini hep rekabet halinde bulmuş ve onun arkasında kaldığını düşünerek
kendisini bulamamış bir kadındır. Bu durum onun ruhsal halini etkiler. Nick’le
tanışır ve harika bir evliliğe başlarlar. Nick babası ile arası kötü olan 'annesinin oğlu' bir karakterdir. Annesi erkek gibi baskın olan Amy ile
birbirlerini çekmeleri hiç de tesadüf değildir. Nick'in dişil enerjisi ile Amy'nin eril enerjisi birbirini çekmiştir. Ancak bir süre sonra maddi
problemler ve sağlık sıkıntıları evliliklerini boğmaya başlar ve uzun olaylar
ve Amy’nin gizemli kayboluşu ile merak uyandıran bir serüven başlar.
Fight Club ve Seven’in yönetmen David Fincher yine tempoyu düşürmeden ilginç iniş çıkışlarla filmi başarı ile yönetmiş. Bir an romantik, bir an dram, bir an gerilim ve komedi... Kurgusu da sıra dışı olan film sonuna kadar izlettiriyor kendini.
En son Jack Reacher ve The World’s End filmlerinde izlediğim Rosamund Pike, bu filmde müthiş bir performans sergilemiş...
“Ne düşünüyorsun? Ne hissediyorsun? Birbirimize ne yaptık? Ne yapacağız?”
Bu filmi görmüştüm ama dikkatimi çekmemişti. Klasik ağdalı bir aşk filmidir diye düşünüp geçmiştim açıkçası. Ama yazını okuyunca ilginç geldi konusu.
YanıtlaSilEn yakın zamanda bir göz atayım
İlginç bir film, kurgusu da temposu da... Sevgiler
YanıtlaSil