Evrende her şey iç içedir. Görebildiğimiz en ufak parçanın
bile tüm sistemin içerisinde bir etkisi mutlaka vardır. Yaratılış çevremizde
gördüğümüz her parçayı ve her şeyi mümkün kılar; bedenimizi, zihnimizi,
ağaçları, rüzgarı ve tüm dünyayı...
Derinde tüm bu mekanizmayı yöneten işleyiş her zaman
hareketli ve karmaşıktır – kaotiktir... Kaos teorisi bunu anlatmakta en yakın
bakış açılarından biridir. Neden karmaşık veya kaotik? Bu durum, her şeye anlam
bulmaya çalışan, nedensellik aşığı zihnimize karmaşık gelir... Öte taraftan
baktığımızda ise buna “Düzen” de diyebiliriz.
Düzen hareketli ve dinamik olduğundan dolayı, her şey gelip
geçer... Hiç bir şey kalıcı değildir. Hiç bir deneyim sonsuza kadar sürmez...
Hayatımız da gelip geçecektir. Sabit kalmayan bir dünyada, hiç bir şey sahip olmak da mümkün değildir. Öte
yandan sahip olmak, bir yere varmak amacıyla güdülenmiş zihin için bu son
derece hayal kırıklığı yaratacak bir durumdur. Sadece yaşamak, zihin için
yetersizdir. O sadece bir neden ve dolayısıyla bir hedef ile beslenir. Hedef
hedefi kovalar ve bir de bakar ki hayat sona ermek üzeredir... Tüm bu çabalar
sonucunda elde edilen maddi veya manevi başarılar anlamsızlaşmaya başlar. Belki
sağlık elden gitmiştir... Belki de zaman...
Henüz hayatımız bitmeden, sadece oturup bakalım: Ne olursa
olsun, zamanlamasını bilmesek de bu yaşam deneyimi bir gün bitecek...
Tutunduğumuz olumlu-olumsuz ne varsa burada kalacak... O halde zihnimize
baktığımızda çok temel bir çalışma prensibi görürüz.
Zihin geçmiş deneyimlere bakarak hayıflanır ve geçmişin gölgesinde gelecek endişelerini yansıtır...
Oysa ki, hiç düşünmeden sadece oturup baktığımızda fark
ederiz ki, “şu an” olmayan hiç bir zaman diliminde yaşamadık. Zaman yolculuğu
mümkün olmadığına göre, sadece geçmiş ve gelecek arasındaki aralıktayız hep...
Bilimsel olarak bakarsak, her şeyin farklı frekanslarda
titreşen enerjiden oluştuğunu kavrayabiliriz. Kuantum fizikçileri için ‘madde ve konum’ kelimelerinin pek bir
anlamı kalmamıştır; onlar için yeni kelimeler ‘enerji ve ilişkiler’dir.. Enerji için ışık kelimesini de kullanabiliriz.
Hepimizin kendimize ait dünyası, bu ışığın kişisel perdede yarattığı film
gibidir... Filmin yönetmeni olmak bir seçenektir; filmin içinde, perdenin
üzerinde kendini “kişi” sanan oyuncu
olmak diğer bir seçenektir...
Zihin perdede oyuncu gibidir. Zihnimiz çok aldatıcı
olabilir. Ona çok fazla güvenmek ne kadar doğrudur? Zihin nedir? Zihin sürekli
midir? Zihin hatıralar ve alışkanlıklar demetinden başka ne olabilir? Tam bir hafta önce bu saatte ne yapıyordunuz?
Ne hissediyorsunuz? Bunu hatırlamak imkansız gibidir... Hatıralar kesik
kesiktir. Aynı zamanda hikayesel anılar ise beyin tarafından devamlı
makyajlanır yani ufak değişikliklere uğrar. Kendimiz zihnimizde oluşan duygu ve
düşünceler ile tanılıyorsak, gerçekten biz kimiz? Fasılalı yanıp sönen bir
fener lambası mı, yoksa ölümden sonra da varlığını sürdürecek bir şey mi?
Hayat ancak özgür olduğumuzda yaşanabilir. Özgürleşme ise
kendimize inandırdığımız fikirlerden, duygulardan kurtulduğumuzda mümkün olur.
Zihin ile özdeşleşme bittiğinde özgür olabiliriz. Zihnimizi gözlemlemeye başlayıp, gelip geçen
düşüncelere cevap vermezsek, bir süre sonra onun sakinleşmeye başladığını
görürüz... Kazanılan kalıcı anlayış, kim olduğumuzu hatırlamak için zemin
hazırlayacak ve bir lütuf olan nefesi gerçekten içimize çekebileceğiz...
Halbuki ben,sifasi olmayan bir hekimin kapisindan caresizlik devsiren surgun bahanesi ayaklarin zinciriyim.
YanıtlaSilPing pong masasi varla yok arasi
YanıtlaSilHa sezai ha ping pong masası..
Eskiler adem ve vucud demişler..yokluk ve varlık manasında.. zihnin yanilsamalrindan ayrılabilirsek,varlığında yokluğunu görmek.. o zaman herşeyi anlayacağız.
Yorumlar için çok teşekkürler
Sil