Hayat karşıtlardan oluşur. İnsan zihni bu karşıtlar ve
zıtlıklar ile öğrenir; kısa-uzun, güzel-çirkin, ince-kalın... İçinde büyüdüğümüz
toplumun, ailenin bize öğrettiği zıtlık ise, neyin iyi neyin kötü olduğudur.
Bazı şeyler doğrudur, bazıları da yanlış... Hayatta kalabilmek ve görülmek için
içinde bulunduğumuz topluluğa uyum sağlarız.
Öte yandan çok azımız da buna isyan eder, tamamen tam tersi bir yolda
ilerleriz. Bu da aslında madalyonun öbür yüzüdür; yine görülmek isteriz. Uyumun
da tersi uyumsuzluktur; çok farklı değildir.
Her türlü karşıtlık hepimizin içinde vardır... Uyum
sağlarken bastırdığımız ve ‘kötü’ olarak tanımladığımız yanlarımızı bastırırız.
Öte yandan, uyumsuz taraftaysak, yaptıklarımızdan açıkça veya içten içe
suçluluk duyarız; içimizdeki ‘iyi’ diye tanımladığımız yanları unuturuz. Oysa
hayat bize her türlü yanımız ile yüzleşmemiz için fırsatlar sunar...
Hayatımıza giren yüzlerce insan ve başımıza gelen olaylar,
derinde bizim zihin ile anlamakta zorlandığımız bir mekanizma ile çalışır.
Özellikle de bize yakın insanlar çoğu zaman bize aynalık yapar. Bazen birbirine
o kadar zıt insanları bir arada görürüz ve biraz şaşırırız. Oysa bu insanlar
birbirlerini severek bir araya gelmiş olsalar da bilinçaltı düzeyde farklı
dinamikler rol oynuyor olabilir.
Paterson filminin
kahramanı, Paterson’da oturan Paterson isimli genç otobüs şoförüdür. Son derece
rutin ve renksiz bir iş yaparken içine kapanık bir hali vardır. Eşi Laura ise çalışmamaktadır. Evdeki her şeyi
devamlı siyah ve beyaz olacak şekilde boyarken, filmdeki karşıtlığı sergiler
gibidir. Paterson’ın sabit ve rutin işinin aksine, Laura devamlı yeni ve
yaratıcı projeler geliştirir. Bir gün gitar alıp şarkıcı olması gerektiğini
düşünürken, bir gün cupcake yarışmasına katılmak için kolları sıvar. İlginç
ilginç yemekler yaparken, Paterson yemeği beğenmediğini bile söyleyemez. Eşine
tüm projelerinde destek olmak ister, ancak hiç bir konuda kendini ifade edemez.
Evlerindeki köpeği bile akşamları kendisi gezdirmeye götürür. İkisi de birbirinin
bastırdıkları veya görmek istemedikleri yanlarını sergilerler...
Paterson ve eşi ile ilgili dinamik karşıtlık ise, alma ve
verme dengesinde gizlidir. Paterson verir, eşi de alır... Eşler, arkadaşlar,
ortaklar arasında alma-verme dengesi olmadığı zamanda, bir tarafa vermekten
yorulmaya ve duygusuzlaşmaya başlarken, alan taraf ise içten içe kendini borçlu
hissetmeye başlar...
Yaşamımızdaki tüm insanların bize kattıkları , bizimde onların yaşamında yer almamız boşuna değil elbette..Geçip giden yaşamımızda her şey bir dengede..inanılmaz bir şekilde yaşam homojen bir şekilde akııııp gidiyor.
YanıtlaSilBu filmi hemen izleme listeme aldım. :)
Yorumunuz ve ilginiz için teşekkürler...
Sil