23 Nisan 2017 Pazar

Paterson


Hayat karşıtlardan oluşur. İnsan zihni bu karşıtlar ve zıtlıklar ile öğrenir; kısa-uzun, güzel-çirkin, ince-kalın... İçinde büyüdüğümüz toplumun, ailenin bize öğrettiği zıtlık ise, neyin iyi neyin kötü olduğudur. Bazı şeyler doğrudur, bazıları da yanlış... Hayatta kalabilmek ve görülmek için içinde bulunduğumuz topluluğa uyum sağlarız. Öte yandan çok azımız da buna isyan eder, tamamen tam tersi bir yolda ilerleriz. Bu da aslında madalyonun öbür yüzüdür; yine görülmek isteriz. Uyumun da tersi uyumsuzluktur; çok farklı değildir.

Her türlü karşıtlık hepimizin içinde vardır... Uyum sağlarken bastırdığımız ve ‘kötü’ olarak tanımladığımız yanlarımızı bastırırız. Öte yandan, uyumsuz taraftaysak, yaptıklarımızdan açıkça veya içten içe suçluluk duyarız; içimizdeki ‘iyi’ diye tanımladığımız yanları unuturuz. Oysa hayat bize her türlü yanımız ile yüzleşmemiz için fırsatlar sunar...

Hayatımıza giren yüzlerce insan ve başımıza gelen olaylar, derinde bizim zihin ile anlamakta zorlandığımız bir mekanizma ile çalışır. Özellikle de bize yakın insanlar çoğu zaman bize aynalık yapar. Bazen birbirine o kadar zıt insanları bir arada görürüz ve biraz şaşırırız. Oysa bu insanlar birbirlerini severek bir araya gelmiş olsalar da bilinçaltı düzeyde farklı dinamikler rol oynuyor olabilir.


Paterson filminin kahramanı, Paterson’da oturan Paterson isimli genç otobüs şoförüdür. Son derece rutin ve renksiz bir iş yaparken içine kapanık bir hali vardır. Eşi Laura ise çalışmamaktadır. Evdeki her şeyi devamlı siyah ve beyaz olacak şekilde boyarken, filmdeki karşıtlığı sergiler gibidir. Paterson’ın sabit ve rutin işinin aksine, Laura devamlı yeni ve yaratıcı projeler geliştirir. Bir gün gitar alıp şarkıcı olması gerektiğini düşünürken, bir gün cupcake yarışmasına katılmak için kolları sıvar. İlginç ilginç yemekler yaparken, Paterson yemeği beğenmediğini bile söyleyemez. Eşine tüm projelerinde destek olmak ister, ancak hiç bir konuda kendini ifade edemez. Evlerindeki köpeği bile akşamları kendisi gezdirmeye götürür. İkisi de birbirinin bastırdıkları veya görmek istemedikleri yanlarını sergilerler...

Paterson ve eşi ile ilgili dinamik karşıtlık ise, alma ve verme dengesinde gizlidir. Paterson verir, eşi de alır... Eşler, arkadaşlar, ortaklar arasında alma-verme dengesi olmadığı zamanda, bir tarafa vermekten yorulmaya ve duygusuzlaşmaya başlarken, alan taraf ise içten içe kendini borçlu hissetmeye başlar...


Öte yandan Paterson’un en büyük kaçış yolu şiir yazmaktır. Şiir sayesinde içindekileri ifade ederken, yaratıcılığı bu yolla ortaya çıkmaktadır. Şiirleri ile bütün olmaktadır adeta... Filmde sık sık Paterson’un karşısına çıkan ikiz insanlar belki de simgesel olarak aynalamayı gösteriyor gibidir...

2 yorum:

  1. Yaşamımızdaki tüm insanların bize kattıkları , bizimde onların yaşamında yer almamız boşuna değil elbette..Geçip giden yaşamımızda her şey bir dengede..inanılmaz bir şekilde yaşam homojen bir şekilde akııııp gidiyor.
    Bu filmi hemen izleme listeme aldım. :)

    YanıtlaSil