13 Ekim 2013 Pazar

The Broken Circle Breakdown


Didier ve Elise, bir mağazada tanışırlar, ilk görüşte aşık olurlar ve evlenirler. Müzisyen olan Didier’in grubunda solistlik yapmaya başlayan Elise, bir süre sonra hamile kalır... Çocuk yapıp yapmama konusunda epey tartışan çiftin sonunda çocukları olur. Derken trajik bir şekilde kızları Maybelle hastalanıp bu dünyadan göçer. Çift, birbirlerini, kendilerini ve Tanrı’yı suçlamaya ve yargılamaya başlar... 

Bir şeyi suçladığımızda, yargıladığımızda, kendimizi o şeyden ayırıyoruzdur. Bunu fark ettiğimiz zaman, anlarız ki konu ne olursa olsun dualite, ayrılık, bölünmüşlük vardır. Tüm sıkıntıların temelinde, zihnin kendini tamamen bağımsız bir birey gibi görüp, kendini izole etmesi yatar. 

Zihin, bu dünyada ölmekten korktuğu için, devamlı bir güvence arayışındadır. Diğer tüm korkular, ölüm korkusundan türemiştir. Bu dünyada güvence bulamayan bakış açısı, kendine öbür dünya isimli bir hayal alemi yaratmıştır. Tüm dinlerin, öğretilerin özünden uzaklaşıp, kendini kurtaracak bir otorite yaratmıştır: Tanrı... Bu yarattığı sistemde bile bir çok ikilik vardır.


Dideir’in seyircilerine yaptığı söylevde insanların korkudan Tanrı’yı yarattığını belirtirken, muhtemelen değiştirilmiş bir kavram haline gelen kendi dinini eleştirir:

“Kime acıyorum biliyor musunuz? Darwin’den sonra sonra zamanını biyolojiye ayırmış bilim adamlarına. Bu müthiş dünyayı anlamaya ve anlatmaya çalışan, araştırma yapanlara. Hayatını zor şartlarda çalışmaya harcayanlara. Ve hala evrim teorisini sorgulayanlara acıyorum ben. Çünkü Tanrı her şeyi altı günde yarattı. 4.5 milyar yılda değil. Bu sizi kusturmaya bile yeter. Embesiller!
Ama size bir şey söyleyeyim. Eski yazıtlardaki Tanrı, dünyanın %80’inin tapındığı Tanrı, edebiyattaki en kötü varlıktır. İncil’e bakın. İyi Okuyun. Manipüle eder, sadistir, katildir, ırkçıdır, misoginisttir, homofobiktir, cahil kafalıdır ve bencildir ve sadece etnikleri önemser. İnsanların inancını test etmek için çocuğunu kurban etmesini ister. Cennet ve cehennemi ve insanları, önünde diz çökülsün ve ona tapınılsın diye yaratmış biridir. Tüm şarkıların adına adanmasını ister. Ben bunun için yaratılmadım! Öyle bir Tanrı’dan emir almayacağım! Bundan daha iyiyim.
Ben bir maymunum. Ve korkuyorum. Güzel dostlarıma iyi davranmam gerektiğini, yoksa taşşağıma tekmeyi yiyeceğimi biliyorum ve bunun için Tanrı’ya ihtiyacım yok. 
Korktuğumuz için yarattık Tanrı’ları!
Korkudan, cahillikten! Bugün biri çıkıp yıldırımların Tanrı’nın öfkesi olduğunu söylese ne dersiniz? Suratlarına gülerdiniz. Bir Tanrı daha kaldı. Yalnızca bir Tanrı. Tek bir Tanrı.


Kızım Maybelle... Küçük kızım öldü... Çünkü bazı deneyler, dindar toplum tarafından etik bulunmadı. Ama bu yalnızca küçük bir detay. Her yıl milyonlarca insan ölüyor. Çünkü Papa denilen geri-zekalı, seks yaparken kondom kullanmamanız gerektiğini söylüyor! Tarihten bir detay bu sadece. Ama benim için değil. Benim için değil!"



Bir Olmak
Din kelimesinin İngilizcesi religion, Latin kökenli olup re-ligare kelimesinden türemiştir. Bunun anlamı tekrar bağlanmak, yani bir olmaktır. Sufizmdeki bir olmak ile aynıdır. Yunus Emre’nin “Bir ben var bende, benden içeri” sözü, onun bu konudaki bakışını dile getirir.
Kura’an’da, “Allah, insanı Rahman suretinde yarattı” diye belirtilir. Taoizm’de tao, tao değildir... Onu isimlendirdiğiniz anda Tanrı olmaktan çıkar, çünkü onu katılaştırmış, ve kişinin kendi fikirleri ile tanımlamış olursunuz. Tanrı, tanımlanabilir mi? Tanrı her yerde değil midir? Onun suretinden yaratılmadık mı?

İnsanları kontrol etmek ve korkak egolarından faydalanmak için kullanılan inanç sistemlerinden nasıl özgürleşebiliriz? Eğer tanımlamadığımız, dile getirmediğimiz, sözcüklerle kısıtlamadığımız Yaradan her yerdeyse, tüm zamanlardaysa, biz insanlara ruhundan üflediyse, biz sonsuz varlıklar olmaz mıyız? Sonsuz bir varlık için korkulacak ne vardır? Dünya da, Güneş de bir ölecektir... 
Birlik mertebesinde ise bu alemin çok ötesinde, korkudan eser kalmayacaktır.


İnsan, Dünya, Güneş, Evren... Hepsi sistemlerden oluşur; bu sistemleri anladığımızda bağımsız bireyler olmadığımızı görürüz. Tüm edindiğimiz maskeler, kimlikler, inançlar sorgulandıkça yalanlar erimeye başlar; geriye sadece hakikat kalır.
Acaba sormamız gereken ilk soruyu sorduk mu? 
Ne olduğumuzu biliyor muyuz?

2 yorum:

  1. Faydalı ve Akıcı yazınız için teşekkür ederim, blogumu takip ederseniz sevinirim http://hastaliktakip.blogspot.com.tr/

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumunuz için çok teşekkürler. Bloğunuzu ziyaret edeceğim. Sevgilerimle.

      Sil